Yaktığımız ateşin kenarında Henry'e kafamı yaslamış, Robin ile Joe'nun hararetli tartışmasını dinliyordum. Bizim onları duymadığımızı sanıyorlardı ama ikisi de bir müddet sonra fısıldamayı bırakmış, kulağımıza erişecek kadar yüksek sesle tartışmaya başlamışlardı.
"Nasıl bu kadar rahat olabilirsin?" dedi Robin inanamıyormuşçasına. "Bu insanlar evrenin kurallarına uymuyorlar." Başını iki yana salladı. "Hiç normal değil bu, hayır, normal değil."
"Her şey gözünün önünde oldu," dedi Joe her zamanki rahat tavrıyla. "Bırak zarar vermeyi, tam tersine bizi korumak için kendilerini tehlikeye atıyorlar. Nankörlük etme."
"Gözlerimizin önünde katliam yaptılar!" dedi Robin çığlık atarcasına. "O adam treni ateşe verdi, diğer yolcuları bir an bile düşünmeden!"
"Alevleri de kontrol edebiliyorum," diye seslendi Henry. "Kimseye zarar gelmedi, merak etme."
Robin ve Joe irkilip birbirlerine baktılar.
"En başından beri bizi mi dinliyordunuz?" dedi Robin ölümcül bakışlar atarak.
Omuz silktim. "Kulağımız olduğu için özür dileriz." Henry sırıttı.
Robin ayaklarını sürüyerek ateşin yanına çöktü ve kollarını kavuşturdu. Bizden saklanmanın anlamsız olduğunu anlamıştı nihayet.
"Size güvenmek için hiçbir sebep göremiyorum. Dünyayı kurtaracağınızı iddia ederken yarattığınız yıkımların nasıl bir tezatlık oluşturduğunun farkında değil misiniz?"
Robin'in sözleri beni rahatsız etti. Kendime itiraf etmekten korktuğum gerçekleri böylesine suratıma vurması canımı yakmıştı.
Düşündüm. Laboratuvardan kaçışımızda boş yere onca insan öldürmüştük, Angelica ve Yedi'yi ağır bir şekilde yaralamıştım, çocukların akıbetini kadere bırakıp gitmiştik. İçim daraldı.
"Seni kurtardık." dedi Henry kesin bir sesle. "Biz olmadan onlar karşısında hiçbir şansın yok."
"Onların bana sizden daha az zarar verip vermeyeceği ne malum? Belki de teslim olması gereken azılı suçlularsınız." dedi Robin inatla.
"Şunların sıfatlarına bakar mısın?" dedi Joe sevgi dolu bakışlarını bize çevirerek. "Hiç azılı suçluya benziyorlar mı?"
"Hayat senin için dalgadan ibaret, değil mi?" dedi Robin tükürürcesine. Kollarını kavuşturdu ve "Kime neyi anlatıyorsam," diye mırıldandı.
"Sadece anı yaşıyorum."
"Anı mı yaşıyorsun?" Robin ruhsuz bir şekilde güldü. "Geride bıraktığın ailen de seninle aynı heyecanı paylaşıyordur umarım."
Joe'nun yüzündeki gülümseme söndü.
Ortamı ağır bir hava kaplamıştı. Yanan ateşin çıtırtısı ve hafifçe esen rüzgar dışında ses duyulmuyordu.
"Aslında sizi daha güvenli bir yere bırakmak istiyorduk," dedim yavaşça. "Ama Alaska'yı, bizi ve planlarımızı öğrendikten sonra gidebileceğiniz hiçbir yer güvenli olamaz." Gözlerimi Robin'e diktim. "Endişelerini anlıyorum, senin yerinde ben olsaydım aynı tepkileri verirdim. Sana zarar vermeyeceğimize dair nasıl bir kanıt sunabilirim bilmiyorum ama kendi adıma ne pahasına olursa olsun sizi yarı yolda bırakmayacağımın sözünü verebilirim." Henry'e baktım. "Onun için de geçerli." Henry isteksizce başını sallayarak onayladı. "Bütün bunlar bir anda kavraması çok ağır şeyler. Elimizden gelen tek şey hayatta kalmaya çabalamak çünkü bizim tek kurtulma şansımız bu." Duraksadım. "Ve artık sizin de."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
001x004
FanficEleven yerine keşke yaşına uygun biri olsaydı da aşk yaşasalardı diye hiç düşündün mü? Ben düşündüm. Utanmadım bir de yazdım. (Vecna değil 001 üzerinde çalıştım. 004 numara Brenner'ın en kıymet verdiği denek ve hikaye Eleven'ın var olmadığı bir Stra...