Yirmi Beş

585 48 69
                                    

Henry gittikten kısa bir süre sonra doktorlar gelmiş, taburcu olabileceğim müjdesini vermişti. Dediklerine göre bir hafta boyunca komada kalmıştım.

Robin ile Joe evrakları hallederken yatağın üzerine öylece oturmuş, bekliyordum.

Anlaşılan kaybettiğim güçlerim dışında bir hasar yoktu.

Hasar mı?

Bir an düşündüm. Normal biri olmak en başından beri istediğim şey değil miydi? Kendimi çok daha iyi hissetmeliydim. Artık tehdit altında değildim, bana ulaşsalar bile bir şey elde edemezlerdi.

O zaman niye kalbim paramparçaydı?

Cevabını elbette biliyordum. Henry. Fiziksel olmadığını bildiğim bir acıyla gülümsedim.

"Güçlerimizin benzemesi dikkatimi çeken ilk şey olabilir ama seni her daim yanımda istememin tek sebebi bu değil." Duraksadı. "Benim gözümdeki değerini hiçbir şey değiştiremez, tüm gücünü kaybetmiş olman bile."

Nasıl olur da kalp atışlarını duyacak kadar yakın olup yüreğinden geçenleri fark edemezdi insan?

"Babamı bulmak istiyorum." dedim kısık bir sesle, arkamı dönmeye cesaretim yoktu.

Kısa bir sessizlik oldu.

"Deneriz."

"Söz mü?"

"Söz."

Kafamdaki sesleri susturmak istercesine kollarımı bedenime sardım. Nasıl da kanmıştım ona. Laboratuvarı patlattığı gün ondan kaçabilirdim, ama kalmıştım. Niye, diye sızlandım kendi kendime. Niye gitmedim. Sıcak gözyaşlarım yanaklarımı yakıyordu.

Oysa ne kadar narindi bana karşı. Tüy kadar hafif dokunuşu aklıma geldikçe daha da paramparça oluyordum.

Bir yalan bu kadar doğru hissettirebilir miydi?

Elimi ağzıma bastırarak hıçkırmamı durdurmaya çalıştım."Nefret ediyorum," diye fısıldadım neye yönelttiğimi bile bilmeden. Ondan nefret etmiyordum.

Edemiyordum ki.

Tüm doğrularıyla, yanlışlarıyla, hırslarıyla, tutkularıyla... Her şeyiyle onu kabul etmiştim. Ne olursa olsun birbirimizden ayrılmayacağımızı bana öğreten o değil miydi?

İlk güvendiğim kişi yıkımım olmuştu.

Robin ile Joe'nun sesleri yaklaşınca alelacele gözyaşlarımı sildim. Burnum kızarmış ve yüzüm şişmişti muhtemelen ama yine de bir şey olmadığını ileri sürecektim.

"Hallettik," diye seslendi Robin neşeyle, yüzümü görünce bir an afallasa da soru sormamıştı. Joe da Robin tarafından tembihlenmiş olacak ki yalnızca zoraki bir gülümsemeyle yanlarına gelmemi bekledi.

Koridorda yürümeye başladık.

"Eee, buradan nereye gidiyorsunuz?"

"Hastanenin önünden servisler kalkıyor." Eliyle işaret etti Joe. "Oradan şehir merkezine gidebiliriz."

"Hayır, demek istediğim," Duraksadım. "Uzun vadede ne yapmayı planlıyorsunuz?" dedim. Henry bana sorana kadar aklımda bir şey yoktu, Robin ile Joe'nun aklından bir şeyler olup olmadığını merak etmiştim.

"Dünyayı gezeceğim." Joe muzip bir şekilde gülümseyerek Robin'e baktı. "Ama bu sefer gerçek anlamıyla."

Şaşkın bakışlarımı Robin'e çevirince gülümseyerek elini salladı. "Öyle çok para getiren bir iş değil. Joe Avrupa'ya giden bir gemide garsonluk işi ayarladı." Teşvik edercesine kolumu sıktı. "Seni de bekliyoruz, eğer istersen tabii."

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin