Dokuz

971 75 115
                                    

Sabahın ışıkları yüzüme vurunca gözlerimi araladım. Hala dün geceki pozisyonda olduğum için Henry'nin yüzündeki her ayrıntıyı seçebiliyordum. Göz kapakları hafifçe aralanmış, bir şeyler düşünüyor gibiydi.

"Günaydın," dedim uykulu bir sesle. İrkilerek bana döndü.

"Daha dört saat bile olmadı." Parmaklarının tersi ile alnımı yokladı. "İyi hissediyor musun?"

"Evet." Kollarından sıyrıldım. "Sırtın tutulmuş olmalı."

"Önemli değil." Ayağa kalkarken elini yardımcı olmak istercesine uzattı. "Buradan olabildiğince uzaklaşmamız gerek."

Ben de ayağa kalktım. "Nereye gideceğiz?"

"Bilmiyorum. Bir süreliğine yürüyelim." Cebinden bir paket çikolata çıkartıp uzattı ve beraber yürümeye başladık. "Şehir merkezine çok uzakta olduğumuzu sanmıyorum." Eliyle uzakta tüten ince bir dumanı işaret etti.

"Paran var mı?"

Başını olumsuz anlamda salladı.

Sessizlik içinde geçen yarım saat sonunda, "Henry," dedim yavaşça. "Çocuklara ne olacak?"

"Dışarıya açılan tüm kapıları patlattım. Eğer biraz akılları varsa canlarını kurtarırlar."

"Ama," dedim tereddütle. "Hiçbiri Doktor'un gerçek babaları olmadığının farkında değil. Gitmeden önce onlarla konuşmalı ve yanımıza almalıydık."

Alaycı bir bakış attı. "Otuz çocukla birlikte mi saklanacaktık?" Bozulduğumu görünce ifadesini yumuşattı. "Emin ol, senin iki lafınla yıllardır inandıkları gerçeklerden vazgeçecek değillerdi. Yapabileceğimizin en iyisini yaptık." Teskin edercesine baktı. Bir yanım haklı olduğunu biliyordu ama 13'ün sırıtışı aklıma gelince bu duygu hemen kayboluyordu. Kim bilir ne kadar korkmuşlardı.

"Doktor'u öldürdün mü?" Sesimde acı kırıntıları sezildiği için kendime kızdım.

Göz ucuyla beni izledi. "Umarım ölmüştür."

Sessizliğe gömüldük.

*

Yaklaşık üç saat ara vermeden yürüdükten sonra insanların yaydığı titreşimleri hissetmeye başladım. Anlaşılan küçük bir kasabanın sınırına girmiştik. Ağaçların arasından pek de uzak olmayan evler seçilmeye başlamıştı.

Henry bir anda durdu ve eliyle beni durdurdu. Ne olduğunu soramadan elini dudağının üstüne koyarak susmamı işaret etti. Ormanın derinine doğru kulak kabartmıştı.

"Biri geliyor." dedi sessizce.

Henry'nin fısıldamasıyla bir namlunun enseme yaslandığını hissetmem bir oldu.

"Dökül," diye tısladı arkamdan gelen ses. Korkuyla çığlık attığımda bir el ağzıma kapandı ve beni geri çekmeye başladı.

"Kızı bırak," dedi Henry öfkeli bir sesle.

"Parayı bırak, kızı al." Adamın sakalları yanağıma batmaya başlamıştı. Gücüme ulaşmak için derinlere inmeye çalıştım ama yararsızdı. Saniyeler içinde tetiğin çekilmesiyle yere serileceğim gerçeği odaklanmamı engelliyordu. Korkuluk'a karşı her zaman kaybetmemin sebebi de buydu; korkudan kendimden geçerdim ve gücüm kum taneleri gibi elimden kayıp giderdi.

"Para filan yok." Henry nereden saldıracağını hesaplamaya çalışan bir kartal gibi gözüküyordu. Saniyeler içinde adamı yok edebileceğini biliyordum ama bana zarar gelmesi ihtimali onu dizginliyor gibiydi.

001x004Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin