soju

341 44 26
                                    

yemek yerken başta gergin olan ortam şu an az da olsa dağılmış gibiydi.

on beş dakikadır wooyoung ve ben konuya heeseung'u katmaya çalışıyorduk ama o kısa cevap vererek konuyu geçiştiriyordu.

bir süre sonra wooyoung'un morali bozulmuş konuşmayı kesmişti.

sadece çubuk seslerinin olduğu masa ile sinirle çubuklarımı masaya bırakmıştım.

çıkan ses ile kafasını kaldırıp bana baktığında "sonunda kafanızı yerinizden kaldırabildiniz lee heeseung-shi"

"sunghoon ben sana bu konuya karışma dedim. şu an bir şey yapmıyorum diye kızamazsın bana"

"gayet de kızabilirim. beraber arkadaş edinip buranın senin daha güzel hale dönmesi için çabalayacaktık. niye en çok senin kazançlı olacağın bir durumda sadece ben çırpınıp duruyorum?"

"sungh-" "kes artık şunu heeseung. wooyoung senin bu davranışların yüzünden ağlayacak neredeyse!"

"sunghoon bizim yüzümüzden kavga etmey-" "sizin yüzünüzden kavga etmiyoruz san. asla değişemeyen heeseung yüzünden kavga ediyoruz"

hiçbir şey yapmayıp yemeğe döndüğünde daha fazla bir şey yapmamak için kendimi zor tutmuştum.

daha birkaç saat önce öpüşen biz değilmişiz gibiydi.

asla umrunda değildim.

"ben artık seninle uğraşmayacağım. kendime arkadaş edinebilecekken seninle neden vaktimi kaybediyorsam artık"

çubuklarımı aldığımda gülümseyerek karşımdaki ikiliye bakmıştım.

"dışarıya çıkıp gezelim ister misiniz? biliyorsunuz ben yeni geldim buraya hiçbir yer bilmiyorum. bana birkaç yer önerirsiniz?"

heeseung'un bana baktığını hissetsem de kafamı oraya çevirmemiştim.

'bakar mısın bana'

'hayır bakmayacağım'

'onlar için yine mi küseceğiz'

'hayır onlar için olmadığını ve asıl nedenini söyledim. beni yine dinlememişsin belli ki'

••••

şu an gerçekten şaşırtıcı şeyler oluyordu.

üçümüz evden çıkacakken heeseung beni yatak odasına çekip biraz konuşmuştuk. tabii ki buna kanmamıştım ama en sonunda yüzümün her yerine -evet dudaklarım da dahil- minik minik kondurduğu öpücükler yüzünden kendimi tutamamış karşılık vermiştim.

sonrasında da dördümüz marketten aldığımız içkiler ve abur cuburlarla odamıza geri dönmüş onları yiyip içerken oyun oynuyorduk.

hatta önceki oyunda san ve heeseung kendileri bile isteye takım olmuşlardı.

"bu ortamda şu ana kadar en çok içen kişi..."

wooyoung'un söylediği ile elimle heeseung'u göstermiştim.

heeseung beni wooyoung ve san da heeseung'u göstermişlerdi. 

heeseung gülerek "tamam tamam gerçekten benim" diyip beni gösterdiği parmağı kendine doğrultmuştu. önündeki soju bardağını eline almış shot atmıştı. yüzü bile buruşmamışken fark etmiştim ki o gerçekten iyi içiyordu.

"burada marka giyinme takıntısı olan kişi..."

hepsi beni göstermişken ben de wooyoung'u göstermiştim.

"asla öyle bir takıntım yok bu arada. nereden aklınıza geldi bilmiyorum" derken oyun kuralı gereği ben de soju bardağını elime almıştım.

yavaş yavaş içerken "güzelsin de o yüzden" diyen wooyoung'a gülümsemiştim.

'evet çok güzel' heeseung'un içinden söylediği şeyi bilerek dinlememiştim ama bu fazlasıyla hoşuma gitmişti.

ᴀᴄᴀᴅᴇᴍʏ ᴏꜰ ᴇʟᴇᴍᴇɴᴛꜱ-ʜᴇᴇʜᴏᴏɴ ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin