Zaten bitmek üzere olan teneffüse aldanmadan dans odasına doğru adımladım. Derse girmek istemiyordum. Ne onu görmek istiyordum ne de hocayı dinlemek. Hızlı ve seri adımlarla soyunma odasına ilerledim. Bizimkiler arkamdan koşturarak geliyorlardı. Tam içeri girmeden kapıda durup beni merakla bekleyen ikiliye döndüm.
''Bakın çok uzun bir gün oldu. Merak ettiğiniz her şeyi yarın size anlatacağım. Ama şunu bilin ki o yeni gelen Kızıl Panter'inizden hiç hoşlanmadım.''
''Çocuk seni gözleriyle yiyor sen de cevap veriyorsun sonra hoşlanmadım oluyormuş hıhhh.''
''Jisung patlamam an meselesi.''
''Tamam tamam sorry babe.''
''Eee derse girmiyor musun o zaman. Soyunma odasının önünde olduğuna göre.''
''Hayır. Kafa dağıtmam lazım.''
''Akşam peki. Eve mi yoksa stüdyoya mı?''
Stüdyo evet oraya gelecek olursak. Çok sevdiğim annem ve babam benim dans etme aşkına olan tutkum için sahip olduğumuz kendimize ait küçük bir işletme yerini benim için dans stüdyosu haline getirmişti. Küçük bir ev gibiydi ama içeride yaşamımı sağlayacak her şey vardı ve çoğu zaman vaktimi orada geçirirdim. Bizimkilerle de çoğu zaman orda takılırdık. Bir şeyler içer veya sohbet ederdik. Ve bugün kesinlikle tek başıma kalacak haldeydim.
''Stüdyoya giderim. Hatta şu an bile çıkabilirim. Size yazarım olur mu?''
''Peki uykucu. Git ve dinlen bakalım.''
''Sağ olun çocuklar.''
İkisi sınıfa doğru ilerlerken ben de soyunma odasına girip dolabımdaki eşyalarımı aldım. Hemen gidip gitmeme konusunda kararsızdım ama boş ve hava yüzünden karanlık görünen dans odası gözüme çok güzel görünmüştü.
Bu yüzden üzerimi hızlıca değiştirip pratik yapmak üzere odaya geçtim ve kapıyı kilitledim. Eşyalarımı da yanıma aldıktan sonra kulaklığımı takıp kendimi şarkının ellerine bıraktım.
Uzunca bir süre durmadan devam ettim. Vücudum artık hareket edemeyecek raddeye gelinceyse sınıra ulaştığımı anladım. Kulağımdaki müziği kapatıp zemine uzandım.
Duyduğum sesle kafamı pencereye çevirdim. Yağmur yağıyordu ve şiddetliydi. Telefonu elime alıp saati kontrol ettim.
Siktir. Çok geç olmuştu. Okuldaki son hademe de yarım saate çıkmak üzereydi ve evet lanet otobüsler yüksek ihtimalle bitmek üzereydi.
Hızla kalkıp kısaca bir duş alıp saçımı kurutmadan üzerimi giyinip odadan çıktım.
''Oh MinHo bitti mi işin ben de tam sana seslenecektim Acele etmemen için.''
''Evet bitti Minhyuk Amca. Acele etme derken. Bir sorun mu var?''
''Ah hayır oğlum. Yeni gelen öğrenci resim odasında ve bayağıdır çıkmadı ben de onu bekliyorum mecburen.''
''Neden onu bekliyorsun söylesene sürenin dolduğunu.''
''Müdür bu konuda uyardı. Zıtlaşmamızı pek istemiyor.''
''Hadi oradan.''
Sinirle saçlarımı karıştırdım. Minhyuk amcanın yaşı babamdan fazlaydı ve onun da eve belirli saatinde gitmesi gerekiyordu ve son otobüsü birazdan kalkacaktı. Şerefsiz müdür. Elin zengini için yaptığı şeye bak. Oflayarak ona döndüm.
''Sen çık. Gerisini ben hallederim. Otobüsünü kaçıracaksın.''
''Hayır oğlum sana zahmet olmasın.''
''Olmaz Minhyuk amca hadi koş sen. Yağmur şiddetlenebilir dikkatli ol.''
''Çok sağ ol evladım. Anahtarlar her zamanki yerinde çıkarken kitleyip kenar dolaba bırakabilirsin. Sabah ben alırım oradan.''
''Tamam. İyi akşamlar.''
Arkasından yavaş ve tatlı adımlarla ilerlemesini izledikten sonra adımlarımı resim ve sanat odasına çevirdim.
Onunla uğraşacak değildim. Hatta muhatap olmak dahi istemiyordum ama Minhyuk amca 4 senedir bizimleydi ve bir kez bile böyle bir şey yaşadığını hatırlamıyordum. Bu da fazlaydı.
En üst kattaki sınıfı bulup kapısını sinirle açtım. Ama içeride kimse yoktu. İlerleyip arkadaki malzeme odasının önünde durdum. İçeriden tıkırtılar geliyordu. Burada olmalıydı.
Kapıyı açıp zaten küçük ve karanlık olan odada bir şeye çarpıp düşürmemek için dikkatli olarak ilerledim.
Minik pencereden yansıyan sokak lambası aydınlatıyordu yüzünü. Bu karanlıkta malzemeleri nasıl gördüğüne dair bir fikrim gerçekten yoktu.
''Okulun kaçta kapandığını bilmiyor musun sen?''
''Hayır. Kaçta kapanıyormuş söyle de öğreneyim.''
Eğildiği yerde dikleşip bana yaklaştı. Ben bir şey diyemeden de tekrar büyük odaya geçti. Arkasından ilerledim ve oturduğu sandalyeye kadar onu takip ettim.
''Kaç yıldır bu okulda bir düzen içinde çalışan hademe senin keyfine göre mi çıkacak okuldan. Kurallara da mı uymaktan acizsin.''
Bir yandan içeriden getirdiği boyayı karıştırıp önündeki tuvale sürüyordu.
''Hayır. Bana gelip söyleseydi çıkmayı düşünürdüm.''
''Düşünürdün öyle mi?''
''Hıhım.''
Dediklerimi asla dinlemiyordu. Sadece önündeki resme odaklanmıştı. Elleri ve sıyırdığı kolları yer yer boyayla kaplıydı. Üzerinde kıyafetlerini koruyan bir şey olmadığı için siyah gömleğinde ve boynunda da ışıktan seçildiği kadarıyla kırmızı ve siyah boyalar vardı.
Güzeldi.
''Kalk artık. Gitmem gerekiyor otobüsler bitmek üzere. Senin yüzünden otobüssüz kalamam bu havada.''
''Biraz bekle seni ben bırakırım.''
Sabırla iç çektim ve ilerleyip önündeki tuvali yerinden kaldırıp masanın üzerine koydum. Boya yapan eli havada donmuştu. Hareket etmiyordu. Gözlerini hipnoz olduğu yerden yavaşça çekip masanın üzerindeki tuvale çevirdi ve yanındaki boya paletiyle birlikte ilerleyip masanın üzerindeki tuvali tekrar boyamaya başladı.
''Şaka mısın sen?''
''Seninle aramızdaki farkı buldum.''
''Neyden bahsediyorsun.''
''Sabır. Fazla sabırsızsın güzelim. 5 dk içinde bitecek olan işi bana ters yapıp 1 saate çevirmek için bu kadar uğraşmana gerek yok.''
Histerik bir kahkaha atıp masaya doğru ilerledim ve yapacağım hareketten önce konuştum.
''Biz en iyisi o 5 dklık işi sıfır dk ya indirelim ha ne dersin.'' Ve yanına adımlarken elime aldığım kırmızı boyayla dolu teneke kutuyu tuvalinin üzerine döktüm.
____________________________________

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Panter
Fanfiction"O kadar güzelsin ki seni baştan aşağı kirletmek istiyorum." #HyunHo