27

1K 76 48
                                    

Kısa bir yolculuğun ardından daha önce sadece kapısından da olsa gördüğüm evin içindeydik. İçeride bir koşuşturma ve telaş hakimdi ama bu hareketliliğin nedeni olması gereken şekilde değildi.

Hyunjin yavaşça önümden ilerleyip büyük salona geçti. Kimse onun geldiğinin farkında değildi veya öyle davranıyorlardı. O gün ilk defa gördüğüm kişi telefonla gülerek konuşurken bir yandan da fazlasıyla yüklü derecede dosyayla ilgileniyordu. Bir cenaze sırasında yapılmaması gerekenlerdi sanırım bunlar.

''Hyunjin oğlum hoş geldin.''

Yanımıza gözleri muhtemelen ağlamaktan şişmiş ve kızarmış,minyon tipli görevli olduğunu düşündüğüm bir kadın yaklaştı. Hyunjin donuk şekilde ona dönüp konuştu.

''Babam nasıl...''

''Oğlum ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben de ne olduğunu nasıl olduğunu anlamış değilim. Tek bildiğim babanın bu şekilde öl-''

''Min Hye çabuk misafirlerle ilgilen ne duruyorsun orada.''

''Hemen efendim.''

Sesin geldiği yöne doğru baktığımda gülerek bize yaklaşan son derece tehlikeli bir suratla karşılaştım.

''Bakın burada kimler varmış. Canım kardeşim, ah inan biz de senin gibi çok üzgünüz ama ne yapabilirsin ki ölüm bu herkes bir gün bunu yaşayacak.''

''Babam nerede Seo Joon?''

''Olması gereken yerde yani öbür tarafta.''

Hyunjinin kendini kasan vücudu ve sıktığı yumruğuyla gerilmeye başladığını anlamıştım.  Derinleşen ve sıklaşan nefesleri boynundaki damarın belirginleşmesine sebep olmuştu.

''Seo Joon beni-''

''Ah ölüsünü mü görmek istiyordun. Üzgünüm kardeşim bütün işlemleri çoktan hallettik. O artık rahatça yerinde uyuyor. Zaten bir tanecik babamız törenlere meraklı bir insan değildi o yüzden onu da yapmaya gerek duymadık.''

''Ne!!!ne dedin sen, çoktan hallettiniz mi!!!''

''Ah canım kardeşim sen bazı işler yaparken babamız çoktan son nefesini vermişti yani acele eden biz değiliz geç kalan sensin.''

Duyduklarım benim bile kalp atışlarımı hızlandırıp sinir kat sayımı artırırken Hyunjin'in şu an nasıl sakin kaldığını kestiremiyordum. Önümdeki beden ondan yaşça büyük olan bedene son hızla ilerleyip yakalarından tuttuğu an gerçekliğe döndüm.

''Onu sen öldürdün. Hayır siz öldürdünüz. Her şeyi almak için her şeyini almak için yaptınız bunu. Siktiğimin parasını, gücünü, her şeyini istedin sen Seo Joon. Onun son nefesine bile sahibi olmak istedin. Her şey senin olsun istedin Şerefsiz herif.''

Ve sert bir yumruk sesi duyuldu. Odadaki herkes hiçbir şey olmamış gibi bize bakıp işlerine geri döndüler. Bense geri gelmeye çalışan beynimle kendime gelip Hyunjin'i belinden tutup kendime çektim. Ama durmadan çırpınıyor ve bir yandan da bağırıyordu. Seo Joon olduğu yerde sendeleyip gülerek bize baktı.

''Şu haline bak aptal bir çocuk için babanın yanında bile olamadın. Yazık seni hiç sevmemesinin nedenini şimdi anlıyorum.''

''KES SESİNİ DEDİM SANA!!''

''Doğrular bunlar canım kardeşim ne içindi tüm bunlar. Altında inlemeyi bu kadar mı istiyordun. Yani seni o şekilde inletebilecek tek kişi o değil biliyorsun.''

Duyduğum cümleyle beynime sıçrayan kanı durdurmaya çalışıp önümdeki Kızıl saçların kokusunu içime çektim. Sakin kalmak için ve onu da sakinleştirmek için burnumu ensesine dayayıp hafif bir öpücük kondurdum ensesine. Anında gevşeyen vücudu ve göğsündeki elime damlayan göz yaşlarıyla yavaş yavaş duvarlarını kırıyordu.

Kızıl PanterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin