Bölüm 26: Mektup

279 19 2
                                    




Unuttun mu yoksa?

Beni bu hale sen ve senin nefretin getirdi.


Yüzünde kendinden nefret ettiren sırıtmasıyla konuştu "Ee bir hoş geldin yok mu Lavinia?"

"Neden yaptın bunu? Amacın neydi de dibime kadar girebilme cesaretini buldun?"

Sesimden akan nefret bariz bir şekilde belli oluyordu şayet bunu saklama gereği de duymuyordum. Dişlerimi sıkmaktan kaskatı kesilen çenem Araf'ın elimden tutmasıyla son bulmuştu.

"Seni tanımak istedim fena mı?"

"Sen hangi hakla karşımda bu kadar saygısızca durabilirsin he?! Bana bak seni öldürmem saniyelerimi almaz, edebini takında konuş!" diye gürlediğimde yüzündeki ifade silindi ve yerini nihayet ciddiyete bırakabildi.

"Bu bana verilen bir görevdi ve bende yerine getirdim." Dediğinde "Görevini sikeyim." Diye ağzımın içinde geveledim.

"Hayatımın içine sızmak mıydı görevin?" söylemlerimle sandalyesini çekip oturduğunda bende geri yerime oturdum.

"Sana kendimi açık etmeden seninle tanıştım. Görevim buydu."

"Peki ya Sinem?" diye sorduğumda kapıdan içeriye girdiğinden beri yüzü ilk defa bambaşka bir hal aldı ve soruma cevap vermedi.

"Onu sonra konuşacağız." Demesiyle "Bana emir veremezsin!" diye bağırdım.

Araf hâlâ nasıl sakin kalabiliyordu orasını da anlamış değildim doğrusu. Ya da aklındaki planlar onu sakin tutmaya yetecek seviyedeydi.

Ölüm'ün "Lavinia biraz sakin olur musun!" demesiyle ona dönüp çatık kaşlarımla "Sende bir kes sesini be." Diye cırladım.

Herkesin sus pus olmasıyla çatılan kaşlarım düz bir hal aldı ve dudağımın sağ yanı kıvrıldı. Üstüm olduğu için aklınca bana emir verebileceğini zannediyordu ama ben bir başkası değildim.

Şaşırdığım kısmı ise gülerek tekrardan konuşmasıydı.

"Dark bunu yapmak zorundaydı çünkü bu ona verilen bir görevdi. Ayrıca artık sizin aranızda özel durumlarınız hariç saklayacağınız bir şey kalmadı."

"Toplantı bitmiştir." Diyerek gür sesiyle konuşan Araf'ın peşinden ayağa kalktım.

Ben içimdeki siniri nasıl atacağımı düşünürken "İyi misin?" diye sorunca başımı salladım ama aklıma gelen fikirle de dudağımdaki ölümcül tebessümün yerini almasına mani olamadım.

"Ne geçiyor o güzel beyninin içinden?" gözlerine bakıp ona ait olan tebessümümü dudaklarıma misafir ettim.

"Sence de artık birilerinin işkence çekmesi gerekmiyor mu?" gözlerimdeki şehveti görmüş olmalıydı ki gözleri kısıldı. Anlamıştı.

"Emin misin?" Başımı salladım. "Hiç olmadığım kadar." Tabi İlk önce üstümü değiştirmem şarttı.

Birlikte asansöre doğru ilerleyip üst kata çıktık. Ona veda edip kendi odama girdiğimde hızlıca giyinme odama geçip üzerimdekileri çıkardım. Rahat bir tayt ve onun üstü olan sporcu sütyenini üzerime geçirdim. Siyah spor ayakkabılarımı da giyip banyoya geçtim. Önce yüzümdeki makyajın fazlalığını sildim ve sonra da geri kalan işlerimi halledip odadan çıktım.

Araf daha sonra isterse yanıma gelebilirdi ama gelip gelmeyeceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Şimdi geç kalınmış bir intikam meselem vardı ama bu intikamın bir sonu da yoktu.

MAHZENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin