Kusura bakma, savaşmam gereken bir hayat yetişmem gereken bir ölüm var.
İnsan vaktinden önce ölürse ya da arkasında kavuşamadığı birini bırakırsa gözleri açık gidermiş. Çok saçma gelmişti o zamanlar, lakin şimdi anlıyorum ki hiçbir şey bu kadar manalı değilmiş. Bilmiyorum. Belki de ölmek istemediğinden gözlerini sonuna kadar açmak istemiştir o kişi.
Belki gitmem diye düşünmüştür. Ne kadar acı bir insanın gözlerinin açık gitmesi. Ve buna şahit olmak daha da acısı.
Saydım.
Saniyeyi sayar gibi silahtan çıkan kurşunları saydım.
Dört.
Tam dört kurşun çıktı o silahtan. Şahit olan bendim.
Buna şahitlik edip canı acıyan bendim.
Gözlerimin önünde ilk önce annem can verdi. Benim ise çocukluğum intihar etti.
Benim gözleri güzel annem, zümrüt gözlüm gözleri açık gitti.
"Anne" çığlığımı kesen büyük bir sesti.
Bir silah sesi daha duydum. Biri vurulmuştu.
Adım kadar iyi biliyordum kimin vurulduğunu ama umurumda olmadı. Sözde babam olacak o canavar sonunda gebermişti. Bacaklarım olduğum yere mühürlenmişti. Adım atamadım. Koşamadım.
Anneme gidemedim. O çok sevdiğim beyaz elbisesi çoktan kana bulanmıştı. Birden yere attım kendimi. Anneme sesleniyordum ama duymuyordu.
Bir silah sesi daha duydum.
Yuvasından çıkan bir kurşun sonra iki kurşun oldu. Annemin katili benimde katilim olmaya kararlıydı anlaşılan.
İlk kurşun göğsümün altına isabet etti. İkincisi kasığımın biraz üstüne. Acıyı hissetmiyordum.
Bunca sene beni o canavardan korumaya çalışıp hep kendi canı yanan annem gidiyordu. Belki de çoktan gitmişti. Başımı kaldırıp katilimin yüzüne baktım. Tıpkı o canavar gibiydi, korkutucuydu. Ölmemem mucize olurdu zaten mucizelere de inanmazdım.
Hangi yaramı tutacağımı şaşırdım. Hangi yaramı saracağımı bilemedim. Annemsiz ne yapacaktım? İntikam almam lazımdı benim, ölmemeliydim. Annem için. Hâlâ dizlerimin üzerindeydim düşmemeye yemin edeli çok olmuştu.
"Babanın cezası annen oldu, günahını sen çekeceksin." Dedi katilim. Bu cümle kafamın içinde yuvasını kurmuştu şimdiden. Gözlerime bakıyordu bende onun canını alırken gözlerine bakacaktım. Yemin ettim ve nefretle doldum.
Arkasında bıraktığı yıkımı biliyormuşçasına sırıttı. Sonrada çekip gitti. Anneme baktım. Çok canım acıyordu. Eğilip alnından öptüm gözümden firar eden yaş annemin yanağına düştü.
Çok zordu ama gözlerini kapamak zorundaydım. Kanlı ellerimi ona değdirmek istemedim hırkamın kolunu elime çekip öyle kapattım gözlerini.
Bir daha göremeyecek miydim o zümrütleri? Bir daha gülemeyecek miydi? Nefretle bakan gözlerim yer edinmişti artık.
Kulağına eğilip "Sana söz veriyorum intikamımızı alacağım anne." Dedim. Elimle koltuktan destek alıp kalkmaya çalıştım ama sanki her hareketimde bıçak batıyordu yarama.
Bu dağ başında nereden yardım bulacaktım ben? Aklıma telefon geldi ama daha sonra dağ evinde telefon çekmediği aklıma geldi. Allah'ım beni mucizeye inandır lütfen.
Kalbimde ki bir umuttu. Ama umut etmekten bile nefret etmiştim hep.
Zar zor kapıya kadar gelebilmiştim. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Yanlış hatırlamıyorsam ilerde kullanılmayan bir dağ evi daha vardı. Pek nadir burada olurlardı. Bazen geldiğimizde dışarıda araba görürdüm. Sadece o kadardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN
Teen FictionNereden bilebilirdim, hayatımın altüst olacağını? Nerden bilebilirdim, bundan sonra hayatımın kökten değişeceğini? Bilemezdim. Bilemedim de. Araf ben sana dair her şeyi unuttum mu?" Gözlerime öyle baktı ki bir anlam veremedim. Ama acının geriye bı...