Acı kalbimde, günahı da saçlarımdaydı.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda yanmaya başladılar. O kadar çok ağlamıştım ki gözlerimdeki ağırlıktan şiştiklerini anlayabiliyordum. Asıl garip olan ben gece yerde uyuya kalmıştım ama şuan yataktaydım. Umarım gece yatağa gelmişimdir de hatırlamıyorumdur.
Yatakta oturur pozisyona gelip bacaklarımı kendime çektim. Öylece boş boş karşımdaki duvara bakıyordum. Bir dağ evinde olduğumuzu camdan görebiliyordum. Ama buranın farklı bir yerde olduğu kesindi çünkü epey yüksekte bir yerdi.
Baktım, düşündüm ama sonra aklımı kurcalayan her sorunun çoktan toz olup gittiğini gördüm. Ben artık ruhu ölmüş biriydim. Ya da ruhu çalınmış biri.
Odaya baktım sonra hiç dikkat etmemiştim. Kapıdan girince solda çift kişilik yatak yanlarında komodin vardı. Kapının karşısında cam ve uzun beyaz tüller vardı. Sağ tarafta ise iki tane berjer vardı. Renkler ise gri tonlardaydı. Açılan kapıyla bir anda olduğum yerde sıçradım.
Elim kalbimin üzerinde yerini alırken gelene bakmadan kim olduğunu uzun boyundan anlamıştım. Ellerimi tekrar kucağımda birleştirmiştim ve odak noktam sadece ellerimdi. Mümkünse onunla bir daha asla göz göze gelmek istemiyordum. Zaten o cesarette benden uçup gitmişti.
Yatağa doğru yaklaşınca ondan uzak olmak için usulca diğer tarafa doğru kaydım. Elinde bir tepsi olduğunu sonradan fark etmiştim. Tepsiyi yatağa bırakıp konuşmaya başladı.
"Dün hiçbir şey yemedin bunları ye sonra ilaçlarını içmen gerek." Hızlıca başımı salladım. O adam ben bir tepki vermeyince yemediğim dayak kalmazdı ve benim artık acıya yetecek gücüm de yoktu.
"Cevap vermeyecek misin?" diye sorduğunda kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Nasıl konuşacağımı dahi şaşırmıştım. "T-tamam" diye cevap verdim.
Yumruklarımı sıkmaktan artık tırnaklarım etimle bütünleşmişti. Bir adım daha atınca daha da köşeye kayıp ellerimi gizlemeye çalıştım. Yaklaşıp elimi yorganın altından çıkarıp eline aldı. Sol elim ise çarşafa işkence ediyordu. Gözlerimi sımsıkı kapattım, ellerim titriyordu. Yumruk olan elimi açtığında tırnak izlerimin üzerini başparmağıyla ovdu. Neden yaptığını anlayamamıştım.
Gözlerimi öyle çok sıkıyordum ki başım ağrımaya başlamıştı. "G-git artık." Dediğimde titreyen sesime engel olamamıştım. Elimi elleri arasından çekip kucağımda birleştirdim.
Yavaşça geri çekildiğinde bir an önce gitmesi için dua ediyordum. "Kahvaltını et" deyip odadan çıktı. Ne yiyebilecek haldeydim ne de kolumu kaldırmaya gücüm vardı.
Bu halde kaçmayı bile aklımın ucundan geçiremezdim. Çünkü ayağa bile zor kalkıyordum. Biraz zaman geçtikten sonra açılıp kapanan dış kapının sesini duydum. Sanırım biri gelmişti. Konuşma seslerini duyuyordum ama anlayamıyordum.
Diğer yastığı kucağıma alıp ona sarıldım. Başımı yastığa koyup camdan dışarıya baktım. Kesin berbat bir haldeydim. Aradan bir hafta geçmişti ve anlaşılan ben öylece bu yatakta yatmıştım.
Zaten başka ne yapabilirdim ki bu halde? Onun getirdiği tepsiye bakmamıştım bile.
Odaya yaklaşan adım sesleriyle içimden "Keşke yok olup gitsem" diye geçirdim. Kapı açıldı. Bakışlarım oraya doğru kaydığında onun olmadığını anladım. Onun kadar uzun boylu bir adam yüzünde gülümsemeyle bakıyordu bana. Ne diye gülüyorsa.
Sanırım tepkisizliğim en güzel yanımdı.
Kapıyı kapatıp yatağın ucuna oturduğunda gözlerimi ondan almıştım. "Merhaba Eftalya Ben Araf'ın arkadaşıyım. Diyorum ki seninle biraz konuşalım ne dersin?" dediğinde şaşırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN
Fiksi RemajaNereden bilebilirdim, hayatımın altüst olacağını? Nerden bilebilirdim, bundan sonra hayatımın kökten değişeceğini? Bilemezdim. Bilemedim de. Araf ben sana dair her şeyi unuttum mu?" Gözlerime öyle baktı ki bir anlam veremedim. Ama acının geriye bı...