Karanlıktan korkan ama karanlığın içinde yaşayan bir kız çocuğu vardı içimde.
Uyandığımda saate baktım ama çok az uyuduğumu fark etmemle şaşırmam gerekse de umursamadım. Uykumu da aldığım için kalkmaya karar vermiştim.
Üzerimi değişmeden pijamalarla mutfağa inip kendime kahve yaptım. Sabahları kahve içmeye nasıl alıştım bilmiyorum ama sanırım sevdiğim tek alışkanlığımdı.
Yaptığım kahveyi de alıp arka bahçeye çıktım. Yaz rüzgârı esip saçlarımı savuruyordu. Soğuk alışkanlık yapmış sıcakta ise duramıyordum.
Aklımdan geçen bir düşünce yoktu. Ya da o kadar fazlaydı ki hiç birini anlayamadan diğer düşünce gelip geçiyordu.
Kahveyi yarıladığımda omzuma koyulan şalla arkama döndüğümde Araf'ı gördüm. Şalı omzuma koyarken de "Üşümüşsündür." Deyip yanıma oturdu. Elleri cebinde gözleri ise yerdeydi.
"Teşekkür ederim." Dememle bana bakıp başını salladı sonra yine eski halini aldı.
"Ne düşünüyordun?" Ben bile bilmiyorum ki bu sorunun cevabını. Sana nasıl diyeyim?
Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Göremediğini düşünerek "Bilmem" diye cevap verdim. "Sizinle kaldığımdan beri hiçbir yere gitmedin. Ailen falan yok mu? Ya da ne bileyim bir kız arkadaşın?" diye sormamla bana döndü.
"Ailem var ama pek görüşmüyorum, benim hayatıma ayak uydurabilecek bir kadın ise tanımadım." Söyledikleriyle şaşırmıştım. Nasıl bir hayatı olabilirdi ki?
"Neden ki?" diye sordum bu sefer.
"Zor bir hayatım var. İstediğim zaman istediğim şeyi yapamıyorum. Düşmanlar ise an kolluyor. O yüzden ailemle pek görüşmüyorum. Bir kadın ise" deyip durdu. Gözlerini yine yere çevirmişti. "Bilmiyorum." Deyip kestirip atınca daha fazla soru sormak istemedim.
Kendi hayatı sonuçta, herkesin farklı bir derdi oluyor. Onun hayatı ise karmaşık gözüküyordu. Konu değişsin diye "Kahvaltı hazırlayalım mı?" diye sordum.
Hem olması gereken bir şeyi de öne almıştım. "Olur" demesiyle ayağa kalmış bende arkasından ilerleyip mutfağa girmiştik.
"Sen kuymak yapmayı biliyor musun?" sorusuyla başımı salladım. Trabzonluyum ben tabi ki bileceğim. Onun ise asıl Trabzonlu olduğumu bilmemesine şaşırırdım.
E sende haklısın insan kaçırdığı insanı tanımalı.
Aman ne komiksin.
"Asıl sen kuymağı nereden biliyorsun?" dediğimde hafif bir tebessümle cevap verdi.
"Bir iş için gittiğimde yemiştim. Tadı damağımda kaldı."
Söylediğine gülüp kuymağı yapmak için işe koyuldum, o da o sırada kahvaltılık malzemeleri hazırlayıp doğramıştı.
"Patates kızartalım mı?"
"Ay evet lütfen. En sevdiğim şey."
Eftalya mutluluktan adama sarılmadığın kaldı.
Araf patatesleri soyarken elinin yatkın olduğunu görmemle "Sen yemek yapmayı biliyor musun?" diye sordum.
"Biliyorum." Demesiyle yine durmayıp "Nasıl öğrendin?" diye sordum. Oo yemek yapan erkek. Severiz. Kes sesini iç ses. Bu sefer kaşlarını çatmıştı.
"Öğrenirsin bir ara." Demesiyle başımı sallayıp işime geri döndüm.
Kahvaltıyı yaptığımızda Ömer ile Selin kuymağa bayılmış, üstüne bir de benden her istediklerinde yapma sözü almışlardı. Sofrayı toplarken Selin "Bir kerecik benim için ağız yaparak konuşur musun?" diye ısrar ettiğinde "Ne diyeceğim ki?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHZEN
Fiksi RemajaNereden bilebilirdim, hayatımın altüst olacağını? Nerden bilebilirdim, bundan sonra hayatımın kökten değişeceğini? Bilemezdim. Bilemedim de. Araf ben sana dair her şeyi unuttum mu?" Gözlerime öyle baktı ki bir anlam veremedim. Ama acının geriye bı...