Bölüm 18: Ceza

483 25 3
                                    


Unutulmuş bir bahar akşamındayım.
Ne öyle ne böyle...




ARAF'TAN

"Yemin ederim zorla unutturdular seni bana. Ölsemde unutmayacağım seni, canımdan can koparıp unutturdular bana." Gözünden akan yaşla baktı gözlerime. Oysa bilmiyordu her ağladığında canımın nasıl yandığını.

Uykuya teslim olmadan önce son kez konuştu. Ben ise bir kez daha ona yenilerek dinledim dudaklarının arasından dökülen eşsiz sesini.

"Meğer yıllarca niye acı çektiğimi bilmeden sana olan hasretimin yarası kabuk bağlamış içimde. Canım acımış ama nedenini bile bilmeden kavrulmuş içimde."

Uğruna ağıtlar yaktığım gözleri uykuya yenik düşerek kapandı. Kollarımın arasında duran bedenini usulca yatağa yatırdım. Anlatmaya, hatta dilinin söylemeye varmadığı yaşanmışlıklarını biliyordum. Bu kadarını bildiğimden haberi yoktu. Canı yanıyor ama asla belli etmiyor. Güçlü olduğunu biliyor ama yas tutmayı hak görmüyor kendine.

Elimi yanağına çıkarıp narin tenini okşadım. Öyle masumdu ki, ama kendinin kötü olduğuna onu öyle inandırmışlardı ki asla kabul etmiyordu masumluğunu.

Ah benim çocuk kalpli sevgilim, nasıl dayandın ben yokken? Acı çekmişti ama canın neden yandığını bile bilmeden kabullenmişti acısını.

Uzanıp dudaklarının kenarına bi öpücük kondurdum. Dudaklarında bir tebessüm belirir gibi oldu ama hemen ardından kayboldu.

Şimdi sıra bende, diye düşündüm. Ona bunları yapanlara acı çektirme sırası bendeydi.

Babasını ondan önce bulup adamlarıma onu dağın başında, insanların yanından bile geçmeye korktuğu depoya kapatmaları emretmem üzerine, bir haftadır orada aç susuz duruyordu.

Cezası henüz başladığından bu duruma bile sevinmeliydi kansız herif.

Ona yaşatacaklarımı düşünüp sırıttım. Ama öldürmeyecektim, türlü işkencelerime dayanamadığı radde de onu Eftalya'nın eline vermeyi düşünüyordum. Hakkıydı.

Son kez alnından öpüp yavaş adımlarla odadan çıktım. En ufak bir seste uyanabiliyordu.

Diğer oda da üzerimi değiştirip banyoya geçtim. O an gözüme çarpan tokayla gülümsedim. Hayatıma çoktan yerleşmişti bile. Tokayı oradan alıp bileğime taktım. Hem bileğimde daha güzel duruyordu.

Banyoda işlerimi halledip çıkarken Mert'e mesaj attım. Aşağıya indiğimde deri ceketimi elime alıp dışarıya çıktım.

"Abi araba hazır. Ben de geliyorum dimi?" Mert'in konuşmasıyla ona bakıp başımı salladım.

"Sen diğer tarafa geç. Arabayı ben süreceğim." Dememle birlikte arabanın etrafından dolaşıp şoför koltuğuna oturdum.

"Mert senin yarın istemen yok mu koçum?" diye sormamla birlikte gülümseyip "Var abi." Diye cevap verdi.

"Peki, şuan senin benimle gelmen ne kadar mantıklı abisi?" dediğimde gülüşüyle birlikte kalmıştı. İçimden haline gülsem de dışımdan belli etmemeyi iyi biliyordum.

"Ama abi o itin can çekiştiğini görmek benimde hakkım değil mi?" dediğinde bu sefer sırıtmıştım.

"Sen açık açık desene 'Bende acı çektirmek istiyorum!" diye." Bu sefer önüne dönüp sırıtarak "Bende acı çektirmek istiyorum." Dediğinde gülmüştüm. Deliydi falan ama işini çok iyi yapıyordu.

MAHZENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin