15. Bölüm

2.4K 117 9
                                    

- Merhaba.

Yok bu çok resmi oldu.
- Selam yenge.

He Eylül, bu çok oldu çünkü! Ay vallahi kafayı yicem! Ne zor şeymiş tavırlı olduğun biriyle barışmaya çalışmak. Şuan tam olarak abimlerin evinin önünde konuşma provası yapıyordum. Bir anda kapı açılınca mal gibi kaldım.
- Eylül?
- Şey... Girebilir miyim?
- T-tabi ki.

Yengemin kapıyı biraz daha açmasıyla içeriye girdim. O da elindeki çöpü kapıya bırakarak içeriye girdi.
- Burak evde mi?
- E-evde.

Yengem hala şaşkındı. E haklı kadın. Sen gel iki gün önce hepsinin ağzına sıç, sonra da kapısına gel. Bi sus be!

Burak'ın odasına gittiğimde kapısı açık bir şekilde oyun oynuyordu. Beni fark ettiği an koşarak yanıma geldi. Elimdeki paketi bırakarak kucağıma aldım.
- Hala hoş geldin.
- Hoş bulduk kuzu. Allah'ım bu nasıl bir ağırlık böyle? Büyüdün mü sen yakışıklı?
- Evet hala. Ben tam altı yaşıma giyiyoyum.
- Aferim sana. Bak bakalım halan sana doğum günü hediyesi olarak ne aldı?
- Ama bugün değil kii.
- İlk ben kutlamak istedim olamaz mı ayol?

Burak gülerek kucağımdan inmiş ve pakete odaklanmıştı. Yardımımla birlikte paketi açmıştı. Tren setini görmesiyle beni unutması bir oldu. Ay götüm! Kapıdan bize bakan yengemi de alarak salona geçtim. Burak da odasında yeni oyuncağıyla oynuyordu.
- Karnın... Büyümüş.
- Şey evet.
- Cinsiyeti ne?
- K-kız.
- Gerçekten mi? Hep bir kız halası olmak istemişimdir.

Hem ağlıyor hem konuşuyordum. Yengem de öyleydi. Ablam bildiğim kadınla ne ara bu hâle gelmiştik?
- Eylül...
- Yenge izin ver ben konuşayım. Öncelikle bil ki sana hâlâ çok kırgınım. İlk başta kızgındım da. Ama sen benim ablamsın. İstesem de küs kalamam ki...
- Özür dilerim Eylül. Çok özür dilerim birtanem.

Yanına giderek göz yaşlarını sildim. Sonra da sarıldım.
- Ağlama artık lütfen. Hem daha çektiricem sana. Sadece yeğenim doğana kadar ateşkes ilan ediyorum.
- Senden gelecek olan her şeye razıyım.
- Aldım bak sözünü.

Gülerek kafa salladı. Bir süre sonra kendimize gelmiştik.
- Peki abin?
- Onların zamanı var yenge.
- Sen bilirsin. Ama fazla uzatma olur mu? Abin hiç iyi değil.
- Üzgünüm yenge. Ben de iyi değilim.
- Haklısın...
- Her neyse ben kalkayım. Abim gelir falan.
- Yine gel olur mu?
- Sen de gel. Ben anne olamıyorum bari seninle yaşayayım.
- Kuzum benim...

Tekrar sarılmış ve ardından vedalaşarak evden çıkmıştım. Her ne kadar hâlâ kırgın olsam da en azından biriyle aramı düzeltmek iyi hissettirmişti. Çalan telefonumu çantamdan çıkardım. Arayan Efe'ydi.
- Efendim küçük adamım?
- Abla nerdesin sen?!
- Ne çemkiriyosun be?!
- On saattir arıyorum açmıyorsun. Korktum...
- Oy oy yerim seni. Yengeme gelmiştim, dönüyorum şimdi.
- Yengemle barıştın mı?!
- Efe sesinin ayarına tüküreyim kardeşim.
- Aman abla ya.
- Neyse hadi kapatıyorum. Geldim sayılır zaten.
- Tamam görüşürüz.

Telefonu kapatıp geri çantama koydum. O sırada karşıdan bana doğru yürüyen Aslı ve Merve'yle göz göze geldim. Eh onların sokağından geçiyorum normal tabi. Bakışlarımı çekerek yoluma devam ettim. Yapabileceğim başka bir şey yoktu. Böyle olmamızın sebebi ben değildim. Quin konuştu mcmzksks. Kes sesini ya.

Eve gelmiş, biraz Efe ile oturduktan sonra terasa çıkmıştım. Yazın mekanım burasıydı. Hatta Emre abimle hep burası için kavga ederdik. Zira o dingil hep rahatsız ediyordu. Yani aynı anda terasta bulununca cinnet geçiriyordum. Neyse ki şimdi yoktu. Neyse ki mi gerçekten? Neyse ki tabi. Şimdi gelse yanıma hiç yoktan onunla uğraşıcaktım. Belki de biraz saçını yolardım. Sonra pes edip o çıkardı terastan. Aslında çoğu zaman da kıyamadığından çıkardı. Peki şimdi niye kıydı? İç sesimin sorduğu soruya ister istemez hak veriyordum. Madem kıyamıyordun, neden şimdi kıydın ki?

Sen Gülümse Ben Severim ( Bir Mahalle Hikayesi )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin