Not: Söz verilen dans bölümünü okumuş muydunuz?
Gülfem, Briston'la, Lort Churchill'le ve birkaç kişiyle daha dans etmiş, sonra geceyi Lizzie ve Callie ile bir köşede oturarak tamamlamıştı. Leydi Mary de onlara katılmak istese de sürekli yeni birilerine takdim edildiği için onlarla bir türlü vakit geçirememişti. Gece yarısını geçerken döndüler malikaneye. Sonraki üç gün malikanede huzur hakimdi. Cemal söz verdiği paranın yarısını kurtarabilmişti. Cemal'in kalanını da kurtarır kurtarmaz yola çıkacağı haberini getiren genç adamla birlikte Gülfem'in Mösyö Fourier'e mektubu da Fransa'ya doğru yola çıkmıştı. Heyecanlıydı. Mösyö Fourier'in dehasını anlayabildiği için kendiyle gurur duyuyordu hatta! Elbisenin eteklerini düzelten Maddie'ye Fransızca "Umarım mektup en kısa zamanda yerine ulaşır," dedi heyecanla. "Haftalardır ilk kez keyfim yerinde Maddie."
"Görebiliyorum efendim." Maddie kadının yürüyüş ayakkabıları giydirirken "Yüzünüz mutlulukla ışıldıyor," dedi keyifle. "Bugün pikniğe gelen herkes sizdeki bu ışıltıyı fark edecektir." Ayakkabılarını da bağladıktan sonra doğruldu ve "Size bir de şapka lazım," dedi güzel bir gülümsemeyle. Buraya geldiklerinden beridir yüzü ilk kez bu kadar gülüyordu. Gülfem'in mutluluğu onu da mutlu etmişti sanki. "Bu nasıl?"
"Şapkalardan nefret ediyorum." Şapkayı Maddie'nin elinden alıp başına geçirdi ve aynada kendini süzdü. Beğenmeyerek elindeki şapkayı Maddie'ye uzatıp "Şu hasır olan," dedi masada duran şapkayı işaret ederek. Şapkayı başını takıp düzeltti. En azından etrafı görebiliyordu. İç çekip "Sen de Paris'i özlüyor musun?" diye sordu. Maddie şapkasını düzeltirken başını sallayarak sorusunu "Çok," diye yanıtlayınca "Bir gün yeniden Paris'i görebilecek miyim merak ediyorum," dedi. Boynundaki kurdeleyi düzeltip eldivenlerini eline aldı. Merdivenlerden inip kapıda onu bekleyen Mehmet'le buluştu. Bugün Talbott's'ta büyük bir piknik düzenleniyordu. Güzel havanın tadını çıkarmak için sandallar da göle indirilmiş olacaktı. Gülfem sandallara binmek istemediği için kıyıda kalmayı istiyordu. Hem gölün üzerinde asılı duran sandalların yaratacağı manzaranın hayranlık verici olacağını tahmin ediyordu. Yol boyunca Mehmet'le havadan sudan sohbet ettiler.
"Leydi Mary ile anlaşmanız sevindirici." Kapıyı açıp ikizine inmesi için elini uzattı. "Leydi Elizabeth ve Callie'yi de unutmadım, hemen tırnaklarını çıkarma." Genç kadının ışıl ışıl gülümsemesi onun da yüzüne yakışıklı bir gülümseme yaydı. Girmesi için kolunu uzatıp "Londra'yı sevmeye başladığını kabul etmelisin Gül," diye mırıldandı alaycı bir şekilde. Gülfem'in homurtusuna tok bir kahkahayla karşılık verdi. "Hatta yakında sıkıcı bir İngilize dönüşürsen diye çok endişeleniyorum."
"Söylediklerini duymazdan geleceğim."
Mehmet ikizine eğilip ona sevimlice göz kırparak "Bunu kimseye söylemem," diye fısıldadı. "Aramızda."
St. Clairs'in bakışları aramadan Leydi Elizabeth ve Callie ile konuşan Gülfem'i bulmuştu. Kolundaki bereler geçtiği için belki de kısa kollu, beyaz, dantel işlemelerle süslenmiş şık bir elbise giymiş ve hasır bir şapka takmıştı. Kusursuz bir heykel gibiydi. Mary'nin yalancı öksürüğüyle bakışlarını kadından çekerken "Kelimelerini dikkatle seçmeni öneririm Mary," dedi aksi bir şekilde. "Çok, çok dikkatli olmalısın."
"Herkesin sizden bahsettiğini biliyor muydun?"
Ağabeyinin koluna girip gölün kıyısına doğru yürümeye başladı. Gülfem on günden beridir iki kez toplumun içinde görülmüştü. İlki üç gece önceki şenlikte, ikincisi de bugündü. Gülfem'le ilgili dedikodulardan ilki Mehmet'in Bree Dükü ve Düşesi'ne sarf ettiği sert sözlerdi. Bir şekilde bu dedikodu yayılırken sözler Mehmet'in olmaktan çıkıp Gülfem'in olmuştu. Muhtemelen bu, sosyetenin genç kadınlarının Mehmet'e duyduğu zaaf ile Gülfem'e duydukları anlaşılmaz öfkenin sonucuydu. Mary, Gülfem'i tanımaya başladıkça ona beslediği hayranlığın da büyüdüğüne inanıyordu. İlk tanıştıklarında kadın fazla mesafeli hatta aksi ve umursamaz bir tavra sahipmiş gibi geliyordu insana ama onu tanımaya başladıkça aslında öyle olmadığı anlaşılıyordu. Genç kadının kendini sakladığı koza fazla kalın, içinde sakladığı kalbi fazla kırgındı. Buna rağmen kimseyi açıkça incitecek bir söz söylemiyordu. St. Clairs kız kardeşinin dalıp gittiğini fark ederek boğazını temizledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Historical FictionGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...