Not: Gecikme için özür dilerim. Beklenmedik bir ara oldu. En son Gülfem, St. Clairs'in gece yarısı bir ulağa mektup verdiğini görmüştü.
Ertesi gün Gülfem yola Callie ve Elizabeth'in arabasıyla devam etti. Aşkın insanı aptallaştırdığı söylenedursun Gülfem aşktan kanadı kırılmış biri olarak düştüğü yerden ders alarak kalkmayı bilmişti. Gecenin bir yarısında gönderilen bir ulağın iyi bir amaçla yola çıkmayacağından emindi. İçine düşen şüphenin tohumları filizlenmek için ne güneşe ne de suya ihtiyaç duydu. Derin bir nefesle gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Gecenin uykusuzluğunu önlerindeki bu uzun yolculukta biraz da olsa giderebileceğini, bir zaman gelip de yorulup yeniden uykuya dalacağını sanmıştı. Callie'nin omzuna düşen başıyla yerinden korkuyla sıçradı ve başını eğip genç kadının tasasız yüzüne baktı. Acıyan gözlerini kırpıştırıp bakışlarını pencereden dışarı çevirdi. Elizabeth uykuya Callie'den bile önce dalmış, arabanın içi boğuk bir sessizliğe gömülmüştü. Önlerinde kıvrılan yolları izlerken kafasında St. Clairs'le tanıştıkları ilk günden beridir adamın ona olan abartılı yakınlığını düşünüyordu. Bilerek mi dikkatini çekmek istemişti? Bilerek mi onu hep daha fazlasına zorlamış, ona ezberini şaşırtmıştı? Üstelik kendi kendine söylenirken bile söylediklerini yakalayabilecek kadar iyi derecede Osmanlıca biliyordu. Kimdi adam? Ona güvenmeli miydi? Koşulsuz bir güvene açık olduğunu sanmıyordu Gülfem. O ulağın gittiği yeri öğrenmeden de eskisi kadar rahat davranamayacağını biliyordu.
Araba yavaşlayıp dururken düşünceleri de etrafa saçıldı. Hiçbir şey olmamış gibi nazik bir gülümsemeyle uyanan arkadaşlarının mahmur bakışlarını karşıladı. Callie uykudan çatallaşmış bir sesle "Özür dilerim Gülfem," diye mırıldandı. "Omzunu ağrıtmış olmalıyım."
"Önemli değil Callie. Savrulup da yere düşmendense omzumu feda etmeyi tercih ederim."
"Sen iyi bir dostsun!" Açılan kapıdan inerken kocaman sırıttı: "Acıkmıştım doğrusu!"
Elizabeth inmeyerek önceliği Gülfem'e verdi. Callie'nin aksine sakin bir şekilde kapıdan inip Gülfem'e döndü. "Sen hiç uyumadın mı?" Onun samimi merakı ve yorucu endişesine karşılık Gülfem kısa ve soğuk bir "Hayır" ile karşılık verdi. "Dünkü yolculukta uyumuştun. Bugün de uyursun diye düşünmüştüm."
"Dün bir istisnaydı Lizbeth." Dostunun koluna girdi. İki katlı han günün erken saatleri olduğu için oldukça sakindi. Onlar için kapıyı açık tutan han sahibine teşekkür ederek içeriye girdiler. "Uykusuz bir gece geçirmiştim. Mehmet için gerekli düzenlemeleri yapmak beklediğimden uzun sürdü."
"Daha önce hiç ayrı kalmış mıydınız?"
"Sadece bir hafta." Dürüst bir yanıt vermiş olsa da herhangi bir detay vermemişti. "Sıcak bir yer bulabilir miyiz sence?"
"Ayakların mı üşüdü?"
"Evet."
Onlar için temiz bir örtü serilen masaya ilerleyip oturdular. Gülfem bilerek St. Clairs'ten uzak bir köşe seçti kendine. Mary ve Callie'nin neşeli sohbetleri masayı doldururken adamın bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Masaya getirilen yemekten birkaç kaşık alıp bıraktı. Yemek kötü değildi, Gülfem iştahsızdı. İzin isteyip doğruldu. Yağmurlu bir gün olduğu için hanın şöminesi yakılmış, şöminenin yakınlarına masalar konulmuştu. Han o kadar boştu ki onlar için özellikle boşaltılmış gibiydi. Üşüyen ayaklarını şömineye doğru uzatarak ona ikram edilen sudan bir yudum alıp gözlerini kapattı. Sıcak onu mayıştırmış, ayakları ısınmaya başlamış ve yol boyunca yanına bile uğramayan uyku üzerine çökmeye başlamıştı. Omuzlarına bırakılan battaniyeyle gözlerini araladı. Şu kısacık sürede kestirmiş olmalıydı. St. Clairs yanında diz çökerek "Burada dinlenemezsin Gülfem," dedi sessizce. Kaşları çatık, mizacı her zamankinden sertti. "Senin için yukarıda bir oda ayarlamalarını istedim."
![](https://img.wattpad.com/cover/310869688-288-k827208.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Historical FictionGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...