Gölün Kıyısında

461 62 15
                                    

"Sonra?"

Mary ağzındaki üzüm tanesini ağır ağır çiğnerken herkesin merakla ağzından çıkacakları beklediğinin farkındaydı. Yalnızca Gülfem... Gülfem tam olarak burada değildi. Sanki ruhu bir başka zamanda, bir başka yerde dolanıyor; sabahki tartışmanın etkisi hala sürüyordu. Oysaki daha bu sabah ağabeyini onun kapısından toplamaya çalışırken kadın son derece sakin duruyordu. Bakışları farkında olmadan onun boynuna değdi bir an, sonra utanarak bakışlarını kaçırdı ve "Bay Knightley boğulmak üzere olan bir Osmanlı askerini kurtarmış," dedi keyifle. Anlattığı hikayeden son derece memnundu. "O askerle hala görüştüklerinden eminim."

Elizabeth utana sıkıla "Gerçekten cesur biri değil mi?" diye sordu. "Hiç tanımadığı biri için kendini riske attığına göre öyle olmalı."

Callie sırıtarak ağzına bir tane daha çilek attı ve lokmasını hala çiğnerken "Birileri Bay Knightley'i övmeden duramıyor sanırım," dedi neşeyle. Sabahki karanlık ruh hali dağılmış, yeniden kendi özgün kişiliğine bürünmüştü. "Doğrusunu istersen fazlasıyla yakışıklı ve çok da kibar!" Derin bir iç çekip Elizabeth'e sevimlice gülümsedi. "Sana da ilgi duyuyor!"

"Callie!"

"Hiç boşuna gözlerini büyütüp Callie deme!" Hevesle Gülfem'e döndü. "Sence de öyle değil mi Gülfem?"

Gülfem elindeki gül şerbetini yarım tur döndürdü, yüzüne uçuşan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve onu desteklemesini hevesle bekleyen dostuna bakıp sırıttı: "Kesinlikle öyle Callie!"

Mary "Yaz sonuna evlenir misiniz acaba?" diye sordu. Daha çok kendi kendine konuşuyordu. Parmağına saçını dolayıp ağzına bir tane daha üzüm attı. "Giyeceğin elbiseyi Madam Tredoux'ye diktiririz."

Elizabeth utanarak "Henüz bir şey konuşmadık," diye mırıldandı. Kızaran yanaklarını serinletmek için terden buz gibi olan avuç içlerini yanaklarına bastırdı. "Bana karşı bir duygusu varsa bile bunu belli etmedi."

Gülfem elindeki bardağı yanı başına bırakıp uzandı ve Elizabeth için de bir bardak şerbet doldurdu. Hizmetçiler panik olsalar da Gülfem'in verdiği kesin talimat yüzünden uzaktan izlemekle yetindiler. "Biraz serinlemek ister misin?" Mary de çileklerinden uzattı. "Yanakların böyle kızarmaya devam ederse seni çileklerle karıştırmaya başlayacağız."

"Sen de mi Gülfem?"

Callie, Mary'nin çileklerinden birini ağzına atıp "Gülfem'in keskin gözlerinden kaçabileceğini mi sanmıştın?" diye alaya aldı dostunu. "Eminim kafasında ne giyeceğini bile kurmuştur."

"Yeni bir elbiseye ihtiyacım olacak." Elizabeth elindeki şerbeti alınca uzanıp dirseğini etrafındaki kırlentlerden birine dayadı. "Senin düğününe yakışacak kadar güzel bir elbisem yok."

"Gülfem!"

Mary kıkırdayarak "Birlikte güzel bir kumaş almaya Paris'e gidebiliriz," dedi. Paris kelimesi bile Gülfem'in rengini soldurmaya yetmişti. "Ne dersiniz?"

Callie, Gülfem'e dönüp "Hem bize Paris'i gezdirirsin," dedi heyecanla. "Harika olmaz mı sence de?"

Gülfem hafifçe başını sallayıp kuru bir gülümsemeyle geçiştirdi bu soruyu. Paris'e gitme ihtimali kalmamıştı. Yalnızca Aziz ve adamları yüzünden değil; en yakın dostlarından birini, Louis'yi, Kraliçe'ye satmıştı. Kendini kötü hissederek "İpek kumaş sipariş edebiliriz," dedi. "İstanbul'dan."

Callie'nin boş bir anına gelmiş olacak ki "Senin için mi?" diye sordu. "Y-yani..." Toparlamaya çalışarak "Demem o ki burada olduğunu öğrenmeleri," diye atıldı. Sonra kekeleyerek sustu. "Özür dilerim."

Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin