Eşit Olamayız

407 59 6
                                    

Not: "Üç Soylu Beyefendi" bölümünü okumuş muydunuz?

"Her zaman bu kadar keskin olmak zorunda mısın?" St. Clairs çatılı kaşları altında koyulaşan bakışlarını kadına eğdi. "Bıçağının önü de, arkası da kesiyor."

"Endişeniz gözünüzü kör ediyor Bay St. Clairs."

İncelen dudakları, kusursuz burnu, kehribara çalan bakışları... Onu bu kadar güzel kılan şey yalnızca dış görünüşü değildi; daha en başında kadının kafasının çalışma şeklinden etkilenmişti St. Clairs. Başının belaya gireceğini onlara başıyla selam verip yanlarından geçip gittiği akşam anlamıştı. Tanıştığı kadın alelade biri değildi ve hayatını da asla kolaylaştırmayacaktı. Buna rağmen kendine engel olmamış, daha uysal birini seçmek yerine onda tutulup kalmıştı. Ara sıra daha kolay orta yol bulunabilir biri olmasını tercih ederdi gerçi ama onu sevmekten yana bir pişmanlığı yoktu. Derin bir nefes alıp verdi. Onu kırmak istemiyordu. Ama peşinde onu daha önce öldürmeye çalışmış biri, bir hafiye olabileceği gerçeğini bu kadar soğukkanlılıkla karşılaması onu öfkelendiriyordu. Onun zarif, ince uzun boynunu saran yara izini hatırladığında yutkunmakta güçlük çekti. Birinin ona bunu bile isteye yaptığını hatırladığı her seferinde kanı öfkeyle kaynatıyordu. Uzanıp kadını elinden yakaladı ve kendi hizasına çekti.

"Seni Sir O'Connor ile tanıştıracağım Prenses ve sen de onun seninle gelmesine izin vereceksin."

"Başka şansım yokmuş gibi konuşuyorsunuz."

"Çünkü yok." Uzanıp kadının kızaran yanağını tüy gibi bir dokunuşla okşadı. "Korumaya çalıştığım yalnızca sen değilsin; kız kardeşim ve diğer genç hanımefendiler de orada seninle birlikte olacaklar. Tehlikeli olabilir."

"Yani benim peşimde bir hafiye olmasaydı da..."

"Elbette ki!"

St. Clairs kadının inadı sonucunda onu Sir Alfred O'Connor ile tanıştırmış, kadın adamı sorularıyla terletirken bir köşeden sessizce onları izlemişti. "Yalnızca siz," demişti Gülfem, "ve güvendiğiniz iki kişi bize eşlik etsin o halde Sir O'Connor." Öyle özgüvenli bir hali vardı ki Sir Alfred O'Connor, St. Clairs'in kadının söylediğini kabul etmekten başka çaresi olmayacağını hemen anlamıştı. "En iyi adamlarınızı seçeceğinize dair güvenim tam." Adamı saygıyla selamladı. "Müsaadenizle." Topukları üzerinde dönüp St. Clairs'in yanından geçti ve içeriye doğru yürümeye başladı. Adam onu elinden yakalayıp çalışma odasına sürüklercesine götürürken "En son mürebbiyemden azar işitmiştim Ekselansları," dedi ters ters. "Beni azarlamaya kalkışmadan evvel azar işitmekten hoşlanmadığımı bilmelisiniz."

St. Clairs odanın kapısını açıp Gülfem'e içeriye girmesini işaret etti ve kendisini de içeriye girip kapıyı arkalarından kapattı. Sakin kalmaya çalışıyordu. Bütün öfkesine, kadının buyurgan tavrında ona katlanılmaz gelen her şeye rağmen gerçekten sakin kalmak için uğraşıyordu. Derin bir nefes alarak "Üç kişiye neye göre karar verdin Gülfem?" diye sordu. "Seni üçte durduran ne oldu?"

"Sir O'Connor'a duyduğunuz güven." Odanın içerisindeki varlığı büyüdü, büyüdü, büyüdü ve her yeri işgal etti sanki. "Aksi halde beni onunla tanıştırmazdınız."

Parmak uçlarını kütüphanedeki kitaplara sürttü. Sırtı adama dönüktü. Gerginliği yalnızca aksi konuşmasından değil, öfkeyle kasılmış parmaklarından da anlaşılıyordu. Ne yazık ki St. Clairs de yeterince sakin değildi. Sıktığı dişleri arasından tıslar gibi "İnadın beni uçurumlara sürüklüyor Gülfem," dedi, "kalbini kırmaktan endişeleniyorum."

Sana geçmişte yaşanılanları beni korumak isterken boğman için anlatmadım John.

Aklından geçen, Gülfem'in adama vermek istediği asıl şey buydu. Elini bir kitaba dayayıp durdu. Omuzları daha da gerildi sanki. Aldığı nefes biraz sonra alev alev ciğerlerinden fışkıracak, Gülfem bir ejderha gibi dört bir yanı yakıp kavuracaktı. Bunun yerine alnını da elini dayadığı kitaba dayayıp derin bir nefes aldı. Kendi kendine konuşur gibi "Sizinle ben eşit değiliz artık," diye mırıldandı. Daha çok bir sayıklama gibiydi. "Görmüyor musunuz?"

Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin