"E-Efendim?"
Kekeleyerek sustu. St. Clairs bir süre hiçbir şey söylemeden onu izleyince kalbi sıkıştı. Biliyor muydu adam? Hayır, belki de şüpheleniyordu. Ne istiyordu ondan? Ne düşünüyordu onunla ilgili? Genç kadının zavallı kalbi kaburgaları arasında çıkan beklenmedik fırtınada battı. Onun gözünü bile kırpmadan kendisini izlemeye devam ettiğini fark ederek toparlandı.
"İkiziniz kulübüme üye öyle değil mi?"
Gülfem ilgisiz görünmeye çalışarak omuz silkti ve adama "Mehmet ketum biridir," diye karşılık verdi. Dük biliyorsa bile Gülfem adam açıkça sormadığı sürece söylemeyecekti. "Üstelik biri söylemeden de kavga ettiğinizi anlayabiliyorum Ekselansları."
"Kiminle kavga ettiğimi merak etmiyor musunuz peki?"
Gülfem bir süre etrafa göz gezdirip "Tahmin etmemi ister misiniz?" diye sordu. "Diğer tarafta da..." Bakışları adamın dudaklarına kaydı. Kusursuz yüzündeki tek kusur olduğu için belki de yarası bugün gözüne üç gün önce olduğundan daha kötü gelmişti. "İz bırakmış olmalısınız."
St. Clairs'in koyulaşan bakışları kadının bal rengi bakışlarıyla karşılaştı. Dudaklarında çapkın bir gülümseme kıpırdanmış, yarası bu gülümseyle gerilmişti. Ona doğru eğilip "Birlikte," diye mırıldandı. Gülfem irkilerek bakışlarını kaçırınca bakışları koyulaştı. "Yeni bir skandal yaratmak üzereyiz Gülfem."
Farkındaydı. Lanet olası St. Clairs! İnsanın aklını karıştırıyor, duygularını bulandırıyordu. Gülfem yüzünü saklamak için yan dönerek "Karşı tarafla ilgili," dedi tekdüze tutmaya çalıştığı bir sesle. Yanakları ısınmış, avuçları terlemişti. "Bana bir ipucu vermek ister misiniz?"
"İhtiyacınız var mı?"
Yine aynı ima... Evrenin kendisi kadar kusursuz çalıştığına inandığı beyni çalışmaya ara verdi. Adamın dikkatini dağıtma umuduyla koluna girip kiminle kavga ettiğini bildiği halde ilgiyle etrafına bakındı ve uzun uzun herkesi inceledi. Etraf bir sürü sıkıcı, şık giyimli ve asil İngilizle doluydu ne yazık ki! Tam pes edip soruyu geçiştirmek üzereydi ki gözüne uzak bir köşede yaşlı bir Vikont ile konuşan Marki Leswood takıldı. Dudaklarında küçük, manidar bir gülümseme kıvrılırken "Talihsiz bir kavgaymış," dedi. Başını adama çevirmiş, yaramaz bir ışıltıyla parlayan gözlerini kısmıştı. "Marki'yle kuzen değil miydiniz Ekselansları?" St. Clairs'in keskin bakışlarından kurtulmak için "Kuzeninizin yüzü," diye devam etti. Savaşı kazanmış bir galip gibi kibirle tek kaşını kaldırdı. "Bu mesafeden seçebildiğim kadarıyla sizin yüzünüzden daha kötü durumda."
Onlar için ayrılan yere ilerlerken Callie seri bir şekilde Lizzie'nin Gülfem için ayırdığı yere oturmuştu bile. Lort Briston, Lady Mary'nin sağ tarafında, Mehmet ise Callie'nin sol tarafında beş karış suratlarıyla oturmuş, etrafı izliyorlardı. Onlar somurturken Elizabeth, Callie ve Mary sohbet etmeye başlamıştı. Weston Dükü, Mehmet'in yanındaki son boş koltuğa oturunca Gülfem'in yüzü düştü. Harika! Neden bütün evren ona karşıymış gibi hissediyordu? Tek bir şey... Tek bir şey yolunda gidemez miydi? Lort Briston'ın yanındaki boşluğa oturacaktı ki St. Clairs'in küçük bir hamlesiyle kendini Vikontes Claudia'nın yanında buldu. Adam oturur oturmaz kulağına eğilip "Neden kavga ettiğimi merak etmiyor musunuz?" diye sordu. Sesinden ne düşündüğünü anlamak zordu. "Ya da canımın yanıp yanmadığını?"
Farkında olmadan Gülfem adama doğru yaslanarak "Sizi merak etmemi çok mu istiyorsunuz?" diye sordu. Birlikte bir skandal yaratmaya o kadar yakın duruyorlardı ki... Belki de bunu fark ettiği için Gülfem'in yanakları kızarmış, soruyu sorduğu andaki cesareti kaybolmuştu. Kalabalığa fazla güveniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Ficción históricaGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...