Not: "Labirent" bölümünü okumuş muydunuz?
"Neredeydin?" Mehmet tek başına yanına gelen ikizine bakarken kaşlarını çatmış ve somurtmuştu. "Onunla mıydın?"
"Cevabını bildiğin bir sual soruyorsun Mehmet." İkizinin yanında dikildiği atı sevmek için hareketlendi. Çok güzel, simsiyah bir kısraktı. Alnında elmas şeklinde bembeyaz bir lekesi vardı. Önce o lekeyi severken "Endişe etmene lüzum yok," dedi sessizce. "Kimse bizi birlikte görmedi." Atın onun dokunuşuyla ehlileşmesi dudaklarına sıcacık bir gülümseme yaydı. "Labirentin merkezinde yer alan bir heykeli görmeye gittik ve döndük."
Mehmet öfkeyle homurdandı. Görülmek gibi bir endişe taşımıyordu asla! Hatta biri onları görsün diye sanki inatla insanların sınırlarını zorluyordu. Burada yaşamayı sevmemişti, sevmediğini de sıklıkla dile getiriyordu. Ama asıl sebep bu değildi. Mehmet onu huzursuz eden şeyi, ikizinin neden bu kadar fevri birine dönüştüğünü, bu abartılı cesaretin nereden geldiğini biliyordu. Gülfem atın yelelerini okşayıp ona ne kadar güzel bir kısrak olduğunu fısıldayınca derin bir nefes aldı. Yaşananlar için kendini suçlamaya ne zaman ara verecekti? At onun sevgi gösterisine neşeyle kişneyerek karşılık verince Gülfem ödül olarak onun elindeki havuçlardan birini alıp ata uzatmıştı. İkizinin diğer elinde tutmaya devam ettiği, dikenleri kırılmış güle bakarken "O mu verdi?" diye sordu sessizce. Onun omzu üzerinden uzanıp atın elmas lekesini sevdi. Gözünde St. Clairs'i, Briston'dan daha değerli kılan tek şey onun eski Gülfem'i arayıp bulabilen tek kişi olmasıydı.
Gülfem soruyu duymazdan gelerek başka bir havuç daha verdi ata. Bakışları uzak bir köşeden onları izleyen Briston'a takıldı. Ona yakın zamanda bir cevap vermesi gerekecekti. Yüzündeki gülümseme küçülürken "Briston bana evlenme teklif etti," dedi neden sonra. Mehmet'in hayretle yükselen kaşlarını fark ederek ellerini silkeleyip Elizabeth'in olduğu tarafa doğru yürümeye başladı. "Henüz bir cevap vermedim." Yanında yürüyen, yüzü ciddileşmiş ve bakışları bulutlanmış ikizine göz ucuyla baktı. "Sessizliğimi hayır olarak düşünmüş olacak ki daha sonrasında bana refakat etmeyi, böylece birbirimizi daha iyi tanıyacağımızı söyledi." İki kardeş bir süre sessiz kaldılar. Yanlarından geçen tanıdık simaları selamlayıp kimileriyle ayaküstü konuştular. "Bu evliliğin akıllıca olacağını söylediğimi biliyorum, Mehmet. Yine de aklımın karıştığımı itiraf etmeliyim."
Mehmet aksi bir tavırla "Sevmediğin bir adama kendini ömür boyu mahkum etme niyetindeysen," dedi. Onun mutsuz olmaktaki ısrarına öfkeliydi. "Sana mani olmak gibi bir niyetim olmadığını bilmelisin Gül." Yalan söylüyordu. Ya da gerçekleri çarpıtıyordu demek daha doğru olurdu. Ona mani olmayacaktı ama fikrini değiştirmesi için de elinden gelen her şeyi yapacaktı. Ürkek bir şekilde Snowball'u sevmeye devam eden Elizabeth'i fark edince onun Weston Dükü'ne olan ilgisini neden daha önce anlamadığını düşündü. "Sen ne karar verirsen ver seni destekleyeceğimi söyledim." Elizabeth'in uzun boynuna, kızaran yanaklarına, titreyen ellerine bakarak gülümsedi. "Sözümden de geri dönmeyeceğim."
Gülfem ikizinin tam yanında durup başını sağa yatırmış ve onun kime baktığını anlamaya çalışırken gözlerini merakla kısmıştı. Göz hizasında yalnızca Weston Dükü, Elizabeth ve bembeyaz bir kısrak vardı. Mehmet'in koluna asılırken "Yıllar sonra edindiğim tek dostumun da," dedi sessizce, "kalbini kıramazsın!"
"Ne zamandır Dük'e ilgi duyuyor?"
Yaklaşık bir saat öncesinden beridir.
Düşündüğü cevabı kendine saklayıp "Ne önemi var ki?" diye sordu. Haftalardır gözünün içine bakıyordu genç kadın. Mehmet gibi bir hovarda Elizabeth gibi genç ve güzel bir kadının kendisine beslediği ilgiyi gözden kaçırmazdı elbette ki. En yalın haliyle olan biteni ifade etmesi gerekirse Gülfem'in, ikizi kadını ve ilgilisini ikisinin de hayrı için görmezden gelmeyi tercih etmişti. Dostunun yanına gitmekten vazgeçerek malikaneye yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Ficción históricaGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...