Not: Konuşan Ağaç bölümünü okumuş muydunuz?
"Gülfem!" Callie genç kadının boş kulağına uzandı. "Küpenin teki düşmüş."
Düşmemişti. Göz ucuyla Weston ve Mehmet'le sohbet eden St. Clairs'e bakıp yeni fark etmiş gibi kulağına uzandı. Ne büyük talihsizlikti! Vikontesten kaçarken düşürmüş olmalıydı.
"Gidip arayalım ister misin?"
Boşa yorulmuş olmazlar mıydı? Küpesi şu anda St. Clairs'in cebinde güvendeydi. Yüzüne dökülen saçlarını çekip Callie'nin koluna girdi ve sevimli bir bakışla "Burası kocaman bir park sevgili Callie," dedi. Gölün kıyısına doğru ağır ağır yürümeye başladılar. "Bunu Vikontes'ten kurtulmak için ödenen küçük bir bedel olarak görüyorum ben." Callie, Elizabeth ve Mary aralarında imalı bir şekilde bakıştılar. Sahi, Gülfem neden kaçmıştı kadından? Yeterli olacakmış gibi "Prens George ile tanışıyorlarmış," dedi alayla. "Duymadınız mı?"
Mary duymuştu. Bizzat Vikontes'ten değil de Callie ile Lizzie'den. Ama bunda ne gibi bir sorun olduğunu anlamamıştı. Merakla "Siz de mi tanışıyorsunuz yoksa?" diye sordu. "Bu yüzden mi saklandın?"
Gülfem, Vikontes'in yemeden içmeden herkese her şeyi anlatacağını tahmin ederek olanları dostlarının önce ondan duyması gerektiğini düşündü. Omzu üzerinden onları takip eden adamlara kısacık bir bakış atıp "Prens bana evlenme teklif etmişti," dedi ilgisizce. Üç genç kadının da hayretle ona dönmesiyle gülümsemeye çalıştı. "Beş yıl önceydi. İkimiz de gençtik ve..."
Mary dağılan ifadesini toparlayarak "Kuzenim George'tan bahsediyoruz değil mi?" diye sordu. "Kraliçe'nin gözbebeğinden?"
"Evet." Başındaki şapkadan sıkılarak çenesinin altındaki kurdeleyi söktü ve şapkayı çıkarıp eline aldı. "Ta kendisi!"
Mary dönüp omzu üzerinden birkaç adım gerilerindeki ağabeyine bakmıştı. Her ne kadar Weston ile Mehmet'in sohbetlerini dinliyormuş gibi görünse de bir kulağının burada olduğuna emindi. Gülfem'in kaybolan küpesinin ağabeyiyle bir alakası olup olmadığını merak etti. Çünkü Gülfem küpenin ona döneceğinden bir şekilde çok emindi. Callie "Bu kez kendine güçlü düşmanlar edineceksin Gülfem," dedi kıkırdayarak. "Prens'in burada geniş bir hayran kitlesi var." Yalancı bir iç çekişle kadına göz kırpıp "Hatta beş dakika öncesine kadar ben de onlardan biriydim," diye alaya aldı. "Ama en yakın arkadaşlarımdan birinin Prens George'la arasında bitmemiş bir şeyler varsa..." Var mıydı? Gülfem tepki vermeyince devam etti: "Bu sevdadan seve seve vazgeçebilirim."
Elizabeth genç kadını "Callie!" diye uyardı. "Biri duysa yanlış anlayabilir bu söylediklerini!"
"Ne var?" Omuz silkerek etraftakileri gösterip "İnsanların soru sormayacaklarını mı sanıyorsun?" diye homurdandı. "Bu konu haftalarca beş çaylarında tartışılacak!"
Leydi Mary, Callie'nin haklı olduğunu fark etti. Shelby Vikontes'inin böyle bir bilgiye sahip olduğunu bilse duruma müdahale eder, en azından dedikodunun yayılma hızını yavaşlatırdı. John'un saklamaya çalıştığı gerginliğine bakılırsa dedikodu onun da kulağına gelmişti. Mary bu kadar kısa bir sürede bu kadar hızlı dedikodu yayabilen biriyle daha önce hiç karşılaşmamıştı. Vikontes ile konuşurken kelimelerini daha dikkatli seçmesi gerektiğini aklının bir köşesine not etti. Bu sırada Gülfem diğer soruları başarıyla geçiştirmiş ve konuyu değiştirmeyi başarmıştı. Onun konu değiştirmedeki ustalığından çıkarılacak birkaç ders vardı. İşine gelmeyen bir konuyu güzel bir gülümseme ve nazik bir tavırla kırpıyor, ilgi çekici olduğunu düşündüğü başka bir konuya dair kısa bir şeyler söyleyip sonra da merak uyandıran bir soru soruyordu. Bu konuda o kadar başarılıydı ki Callie'nin bile dikkatini dağıtabiliyordu. Şu anda iki hafta sonra düzenlenecek av partisinden bahsediyorlardı mesela. Partiyi ağabeyi düzenliyordu. Çok heyecanlı olduğunu dile getiren Callie'ye dönüp "Sizi Pemberley'de ağırlamayı çok isteriz," dedi. "Herkesten önce gelmelisiniz." Elizabeth'in büyüyen gözlerine nazik bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Hatta odalarınızı siz için yeniden düzenleteceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Tarihi KurguGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...