Not: "Adıyla seslen(me)" bölümünü okumuş muydunuz?
"İnsanların dikkatini dağıtmamız gerekiyor," dedi hayretle Weston Dükü. "Çünkü bunu Harden istedi. Doğru mu anladım Leydi Elizabeth?"
"Kesinlikle doğru anladınız, Ekselansları." Kıskanç bakışlarla onu süzüp birbirlerinin kulağına bir şeyler mırıldanan kadınları fark edince rahatsız olarak boğazını temizledi. Keşke yerin yedi kat dibine girseydi! "T-tam olarak," diye kekeledi, "B-böyle söylemese de..."
Weston Dükü ile Harden Dükü kuzen olsalar da fiziksel olarak birbirlerine pek de benzemiyorlardı. Weston Dükü'nün kestane rengi saçları ve güneşte ton be ton açılan hoş, zeytin yeşili gözleri vardı. Harden Dükü kadar uzun değilse de Elizabeth'ten neredeyse iki baş kadar uzundu. İnce yapılı, buna rağmen atletik görünüşlü bir adamdı. Çoğu zaman gülümser gibi kıvrılmış dudaklarına kanmamalıydınız çünkü Dük insanlarla arasına her zaman kapatılması imkansız bir mesafe bırakırdı. Weston, İngiltere'nin en büyük dükalığıydı. Belki de bu yüzden Elizabeth adamın yanında, sıradan bir vikontun kızı olarak daha da utangaç bir hale bürünüyordu. Mehmet ile onlar denkken Weston Dükü ile arasında yürümekle bitmeyecek, koşmakla kapanmayacak bir fark vardı.
"Harden'ın neden sizden böyle bir ricada bulunduğunu açıklama nezaketinde bulunur musunuz peki Leydim?"
"Bu," adamla göz göze gelince yutkundu, "bu şeye bağlı..."
"Neye bağlı?"
Şeye bağlıydı; Gülfem'le Dük arasında olan bitenleri bilip bilmediğine. Yutkundu. Tanrı biliyordu ya Harden Dükü git de Weston Dükü'yle bahçede şöyle bir salın dememişti. Bu konuda insiyatif almıştı. Adamın merakla ve samimi bir ilgiyle onu izlemeyi sürdürmesi üzerine "Bu dostunuzu ne kadar tanıdığınıza bağlı," dedi sessizce. "Kendisi bazen..." Bazen? Dük'ün yükselen sağ kaşıyla yutkundu. Ne diyecekti? Dük bazen aklını kaçırmış gibi davranabiliyor mu? Utanıp sıkılarak yanağının içini kemirmeye başladı. Diyemezdi tabii ki!
Weston Dükü yüzünde alaycı bir sırıtışla "Harden'ın istediğinde ne kadar büyük bir baş belası olduğunun farkındayım Leydi Elizabeth," dedi. Sesindeki oyuncu ton genç kadına derin bir nefes aldırdı. "Konu Gülfem Hanım ile mi alakalı?" Onları duyan var mı diye etrafına baktıktan sonra Elizabeth yakınlarında kimsenin olmadığını, ikisinin farkında olmadan bahçedeki küçük gölete yaklaştıklarını fark etti. Tedirgince başını sallayıp daha ileri gitmeden dönmeleri gerektiğini de eklemeyi ihmal etmedi. "Dostumun dostunuz söz konusu olduğunda," nazikçe kadını etrafında döndürüp kalabalığa yönelmişti, "mantıklı olmaktan ne kadar uzak olduğunun farkındayım."
"Bu durum sizi de endişelendirmiyor mu Ekselansları?" Ne söylediğini fark ederek telaşla elini ağzına bastırdı, bu yaptığının görgü kurallarına uygun olmadığını anladığında kıpkırmızı olarak elini ağzından çekti. "De-demek istediğim," insanlar tarafından duyulabilecek kadar onlara yakın mesafede oldukları için sesini alçalttı, "Dük'ün gösterdiği ilginin Gülfem'e zarar vermesinden endişeleniyorum."
Dük uzun zamandır kimse tarafından duyulmamış samimi kahkahasıyla karşılık verince etraflarındaki insanlar dönüp onlara baktı. Dedikodular kesinlikle katlanarak artacaktı. Uzak bir köşede genç ve güzel bir kadınla -Leydi Mary miydi o?- konuşan ve bir yandan da çatılı kaşlarla onları izleyen Mehmet'i gördüğünde bakışlarını telaşla ondan kaçırdı. "Üzülerek söylemeliyim ki Leydim," Weston Dükü, Mehmet ile Mary'nin yanına doğru yöneldi, "dostum oldukça kötü bir hastalığın pençesinde." Beklenmedik bir ciddiyetle ekledi: "Bu yüzden Prenses'e zarar vermek bir yana onun kılına bile zarar gelmesin diye yoluna çıkan herkesi yok edebilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız Yolu
Historical FictionGülfem ve Mehmet, Osmanlı sarayından anneleri tarafından kaçırıldıklarında henüz on yaşındalardı. Hayat onları Odessa'dan Berlin'e, Berlin'den Viyana'ya ve Viyana'dan Paris'e sürüklemiş ve en sonunda da Londra'ya getirmişti. Savaşlar, isyanlar, entr...