Clayton Malikanesi

533 85 24
                                    

Not: Yakut küpeler bölümünü okumuş muydunuz?

"Gülfem Hanım."

Maddie kucağında koca bir buketle salona girmiş, kitap okuyan genç kadına ilerleyip heyecanla onu selamlamıştı. Rengarenk güllerden oluşan koca buketi gördüğünde Gülfem'in kaşları hafifçe çatıldı. Ona ilk kez çiçek gelmiyordu ama ilk kez bu kadar gülü bir arada görüyordu. Maddie'nin uzattığı buketi alırken üzerindeki siyah zarf dikkatini çekmişti. Harden Dükalığının mührünü gördüğünde dudaklarında samimi bir gülümseme genişledi. "Teşekkür ederim, Maddie." Kadın başında dikilip merakla elindeki zarfa bakmayı sürdürünce "Maddie," dedi tekrar. "Teşekkür ederim."

"Notu okumayacak mısınız Matmazel?"

María da onların seslerini duyarak merakla salona gelmişti. Gülfem'in kucağındaki kocaman bukete heyecanla bakarken "Yakışıklı Dük'ten mi?" diye sordu. Maddie Rusça bilmemesine rağmen kadının ne söylediğini anlamış gibi heyecanla başını salladı. "Açmayacak mısınız Gülfem?"

Derin bir nefes alıp verdi. Belli ki iki kadından da kurtulamayacaktı. Zarfın üzerindeki mührü kırıp notu açtı. İçten içe gönderenin Mary olmadığını bilse de yine de onun yazısını görmeyi beklemişti. Bakışları notta gezdi ve en altta yer alan imzaya gelince gülümsedi. Nazikçe güllerin yapraklarını okşayıp "Pembe gülleri ayırın," dedi iki kadına. "Ve mutfağa gönderin." İki kadın da itiraz etmek için atılacaktı ki "Kalanları da güzel bir vazoya yerleştirin," diye devam etti. "Yarın akşam için hazırlanan masada onları da görmek istiyorum."

"Matmazel." Maddie ilerleyip buketi aldı. "Haddimi aşmayacaksam eğer..." Bakışları rengarenk güllerin üzerinde dolandıktan sonra "Pembe gülleri neden mutfağa gönderdiğinizi sorabilir miyim?" diye sordu. "Sizce de çok güzel değiller mi?"

"Onlardan şerbet yapacağız Maddie." Elindeki kitabı sehpaya bırakıp doğruldu ve üstünü başını silkeledi. "Diğerleriyle teselli bulmayı dene."

Maddie ile María aralarında kısa bir bakışı değişti. Şerbet de nereden çıkmıştı? Yine de Gülfem'e itiraz etme cesareti gösteremeyerek sessizce dışarı çıktılar. Muhtemelen onun St. Clairs'i cezalandırmaya çalıştığına inanıyorlardı. Oysa amacı bu değildi. Gülümseyerek bakışlarını elindeki nota eğdi:

"Shadow Hall'un en güzel güllerini size gül şerbeti yapmanız için gönderiyorum, Prenses.
Harden Dükü John St. Clairs."

Hatırlıyordu; Briston'a verdiği yanıtı, gül şerbetinden bahsettiğini, Elizabeth'ten kitaptaki tarifi istediğini... St. Clairs gülleri Clayton'a girerken gören herkesin güllerin ondan geldiğini fısıldayacağını bildiği halde böyle bir şey yapabiliyordu. Parmak ucuyla onun yazısının kıyısını okşadı. Pembroke Kontu'nun kütüphanesinde bulduğu kitaptan aldığı tarifle gül şerbetini hazırlamak için mutfağa indi. Duvarda kuru etler, aşçının doldurduğu sucuklar, otlar, tencereler ve mutfak alet edevatları asılıydı. Onun mutfağa girdiği gören herkes telaşlanmış, toparlanıp üstüne başına çekidüzen vermişti. Parmak uçlarında yaylanıp "Güller temizlendi mi Bay Albert?" diye sordu. Adam telaşla genç iki yamağa başıyla işaret verdi. Çocuklar bir süre ne yapacaklarını bilemeyerek güllere bakınca Gülfem bir tane gülü yığının içinden alıp "Yapraklarını koparmalısınız," dedi anlayışlı bir şekilde. Avucundaki gülün yapraklarını özenle koparıp masanın üzerine bıraktı. "Yaprakları yıkamak için geniş bir kaba ve soğuk suya ihtiyacımız olacak."

"Brie, Anne! Hanımefendiyi duydunuz."

Aşçıbaşı Albert'in emriyle genç kadınlar ok gibi yerlerinden fırlayıp onun istediklerini hazırlamaya koyuldu. Bu sırada yamaklar güllerin bütün yapraklarını gövdelerinden özenle ayırmış ve zarar görmemeleri için her birini soğuk suya bırakmıştı. Güllere haksızlık ettiklerini düşündükleri için belki de hiç kimse soru sormuyor, yorum yapmıyordu.

Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin