Teki unutulan eldiven

612 84 31
                                    


"Demek anlaşamıyorsunuz?"

Mehmet'in alaycı imasına gözlerini devirdi. Az daha bileğini kırıyordu. Şimdi utanmadan karşısına geçmiş onunla alay mı ediyordu bir de? Hiç mi utanması yoktu?

"Bileğini incitmişsin Gül."

Arabanın içi loş denemeyecek kadar karanlıktı. Parmaklarını sargıya sürterken aklından Mehmet'i üzebilecek birkaç yanıt geçti. Böl, parçala ve saldır! Ama sakın ikizini öldürme. Gecenin başından beridir ikizinin kendini suçladığını görebiliyordu. Gözlerindeki endişeyi, nasıl kahrolduğunu ve içindeki korkuyu... Paris'te yaşanılanlar tekrarlanmasın diye çabalarken kendini ona eşit derecede korkunç davrandığına inandırmıştı. Ne saçmaydı! Gülfem ne olursa olsun ikizinin böyle saçma bir düşünceye takılıp kalmasını istemiyordu. Bu yüzden onun kırılgan bakışlarına karşılık samimi bir şekilde gülümsedi.

"Bir asker yaralanabilir." Saçlarındaki tokaları tek tek çıkarmaya başladı. "Bu askerliğin şanında var."

"Sen bir asker değilsin."

Gülfem "Heeey!" diye itiraz etti. "Kalbimi kırıyorsun." Omuzlarına dökülen buklelerini sırtından geriye doğru ittirdi. "İyi bir asker tarafından eğitiliyorum."

"Eğitimlerimiz bitti."

Onun kararlı ifadesini fark ederek gözlerini devirdi. "Bu kadar çabuk mu?" Kucağında biriken tokaları koltuğa doğru silkeledi ve uzanıp Mehmet'in elini tuttu. "O tatlı doktoru görmemi engellemeye mi çalışıyorsun?" İkizinin homurtusuyla gülümsemesi genişledi. "Birkaç yaraya daha ihtiyacım var."

Mehmet gözlerini devirip "Koca ahmak," diye homurdandı. "Doktor Harvey'i görmek için başka bahaneler bulursun artık."

"Saadetime engel oluyorsun."

Genç adam ikizinin yapmaya çalıştığı şeyi anlayarak derin bir nefes verdi ve elini avuçları arasına alıp elinin sırtına küçük bir öpücük bıraktı.

"Özür dilerim Gülfem."

Özür dilerim Gülfem... Sanki başka bir zamanın ekosuydu bu cümle. Parmakları yara izine gitti. Paris'te yaşadığı o korkunç gecenin ardından da böyle söylemişti Mehmet. Bu tonda, aynı kahrolmuşlukla. Özür dilerim Gülfem... Kendini o kadar kapatmıştı ki onun neler yaşadığını fark edememişti uzun bir zaman boyunca. Mehmet her gün kendini suçlamıştı. Her gece o uyuduktan sonra gizlice gelip odasında beklemişti. Biri ona saldırırsa diye korkusundan o nereye giderse peşinden gelmişti. Özür dilerim Gülfem, seni korumayı başaramadım. Kendini korumayı başaramayan oydu, Mehmet değil. Çok güvendiği zekası tarafından yarı yolda bırakılmıştı. Gülfem onu öldürmeye çalışan adama aşık olmuştu.

"Özür dilenecek bir şey yapmadın Mehmet." Başını omzuna yatırıp sevimlice gözlerini kıstı ve "Sorumluluk almak için yetiştirildiğini biliyorum," dedi sessizce. "Yine de kendi sorumluluğunda olmayan şeyleri sırtlanmamalısın." Mehmet'in itiraz etmesine müsaade etmedi. "Kazalar olur. Hayat böyledir. Hem iyi bir amaç uğruna bana hançer kullanmayı öğretiyorsun." Daha sakin, daha kendinden emin bir şekilde devam etti. "Paris'te yaşanılanlar tekrarlanmasın diye elinden geleni yapıyorsun. Ben de elimden geleni yapıyorum. Ama bu demek değil ki kaderden üstünüz." Bu yüzden aşık olma ihtimali olduğu başka bir adamdan arkasına bile bakmadan kaçmaya çalışıyordu. Gerçi bu konuda şu ana kadar bir ilerleme kaydedemişti. Yine de yeterince çabalarsa eğer adamın ona olan bu beklenmedik ilgisinin zamanla azalacağını umuyordu. "Bir daha aynı şeylerin yaşanmaması için bu sabah senin de bahsettiğin gibi kendimi korumayı öğrenmem mühim."

Mehmet ellerini bırakıp başını camdan dışarıya çevirdiğinde Gülfem gülümsedi. İkizinin gözlerinin dolduğuna ve bunu ondan saklamak istediğine adı gibi emindi. Bu yüzden "O çok güvendiğin zekana ne oldu?" diye sorduğunda nazikçe omuz silkti ve "Ne yazık ki zekam hançer kullanamıyor," diye yanıtladı. "Bileğim iyileştikten sonra eğitime dönüyoruz değil mi?"

Bir Dükü Kendine Aşık Etmenin Üç Başarısız YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin