⚘on bir

3.7K 280 41
                                    

🎞bishop briggs*pray

Masaya döndüğümüzde herkes yemeğe başlamıştı; Dennis ve benim tabaklarımız dışındakiler doluydu. Yan yana oturduğumuzda muhabbete dalmak yerine Dennis'i izledim. Tabağını doldurdu ve yemekleri bölmeye başladı, daha önce yemek yerken onu izlememiştim. Bünyesine göre çok küçük lokmalara bölüyordu.

Onu izlemeye son vermem, tabağını benimkiyle değiştirdiğinde oldu. Aldığı tabağa daha fazla yiyecek doldurmaya başladı ama ilk büyük lokmasını çiğnerken bana baktı.

Tabağımı ellemeyeceğimi anladığındaysa çatalımı aldı ve batırdı, ardından gelişigüzel bana uzattı. Etrafa bakındım ama kimse görmeden almaya çalıştığımda Dennis çatalı daha sıkı tuttu.

Dennis'e doğru fısıldadım, "Veresene, yiyeceğim."

"İlk lokmadan sonra devam edecek misin?" Sessiz kaldığımda, "Ben de öyle düşünmüştüm," diyerek çatalı biraz daha kaldırdı.

Dikkatleri çekmek istemediğim -ki bu bir ilk- için konuşmayı keserek bakışlarımla çatalı bırakmasını belirttim. Böyle bir şeye izin veremezdim; çok kişisel geliyordu. Dennis ise kararlıydı.

Gözlerimi devirmek için çevirmiştim ki Bellanita'nın Thomas'ı dürttüğünü ve bize doğru baktıklarını gördüm.

Kucağımdaki ellerimi birbirine kenetleyerek sıktım ve yüzümün düşmesini engellemek için tırnaklarımı tenime batırdım. İlk lokmayı yuttum ama ardından ikinciyle üçüncü de geldi.

Kaçış yolu aramaya başladım. Gavin, Zach ve Bay Clinton iş konuşuyorlardı. Gavin, lokmasından sonra kraliyet sakiniymiş gibi kibarlıkla çatalını bıraktı ve lafına öyle devam etti: "Bizimkilerin ise tek yatırımı müzeleri olabilir. Gerçi ona da pek yatırım denemez."

"Bir ara düşünmüştüm ama şirketin odak noktasından yani gayrimenkul yatırımlarından fazlasıyla sapmış oluyorduk." Bay Clinton itiraf edermiş gibi kocaman ellerini kaldırdı. "Hiç anlamadığım sanat camiasına girmeye cesaret edemedim."

"Benim babam da anlamaz." Gavin, Bay Clinton'a sırıttı. Ben de o sırada Dennis'in bacağına bacağımla vurdum, bir süreliğine çatalımı bana bırakmasını sağladım. "Annemin hazırlayıp eline tutuşturduğu metinleri ezberlemekte iyidir ama."

"Benim annem de bayılır." Dennis'in bileğini tuttum ve çatalımdan iyice uzaklaştırarak aşağı indirdim; bu hareketi yaparken konuşmamın bir kısmı dişlerimin arasından olmuştu. "Hatta abartılı bir şekilde. Bir keresinde babamın bile şaşırdığı fiyata tablo almıştı. Tabloda sadece siyah rengi ve biraz simleri vardı. Simler kristal parçası mıymış neymiş; gerçi sonradan annemin sanatçıyı yanlış anladığı, mecazi kristal parçaları olduğu ortaya çıktı ama yine de evdeki en sevdiği tablo odur." Bay Clinton kahkaha attığında Dennis'i tutmayı bırakmıştım. "Yani bence annem gibiler de çok. İyi bir yatırım olur. Sadece tablo da değil, müzenin içerebileceği her şey için müşteri kısmında sorun yaşanmaz. Adınızı duyurmuş biri olarak Bay Clinton, siz, bu işten bayağı karlı çıkabilirsiniz."

Bay Clinton düşündü. "İlgim yok değil aslında." Gözleri Gavin'e çevrildi, gülümsedi. "Önce bir İtalya'ya gitmem gerekecek."

"Ben de bizimkiler de seve seve yardımcı oluruz."

"Ne zaman döneceksin İtalya'ya?"

"Bu sene sonu, okul bitince."

Kendimi konuşmaya vermeye çalışıyordum ama Dennis'in elleri yine benim tabağımın etrafında dolaşmaya başlamıştı. Bu sefer dirseğini sertçe ittirerek uyarmaya çalıştım ama bunu beklemediği için irkildi ve su dolu ince bardağımı devirdi. Bardak direkt yemeğime, oradan da üstüme döküldü. Elbisem, bardağın çarptığı yemeklere bulanmış bir şekildeydi.

vahşi kadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin