1- YA RET YA KABUL

6.5K 238 472
                                    


"Eğer intikam peşindeyseniz iki mezar kazın." demişler. "Biri intikam alacağınız kişi için, biri de kendiniz için. "

Bu yola düşmeden önce kendi mezarımı çoktan kazmıştım. Elimden her şeyimi alan, hayatımı cehenneme çeviren bir hayaletin peşinden koşmuştum. Onun planlarını, oyunlarını bozmuş ve hayatta kalmayı başarmıştım. En azından şu ana kadar.

Kameralara fırlattığım hançerler, onları devre dışı bırakırken gözlerim onun bedenini süzdü. İçimde büyüyen ateşe ve kedere karşılık, bana vereceği tek cevap sessizlikti. Bir mezar şu an dolmuştu tamamen. Diğeri ise sahibini bekliyordu.


6 AY ÖNCE


Nefes almayı unuttuğum kaçıncı geceydi bu, bilmiyordum. Saymayı uzun bir süre önce bırakmıştım. Parmaklıkların ardından ay ışığı bulunduğum odayı aydınlatırken yağmur kokusu burnuma geldi usulca. Ne zaman yaz bitmişti de sonbahara geçmiştik? Burada uyandığımda bahar uyanmış, havalar yavaştan ısınmaya başlamıştı.

Acaba bugün günlerden neydi? Hafta sonu muydu? Hangi aydaydık? Ekim gibi hissediyordum. Eğer düşündüğüm gibiyse 2 mevsim çürütmüştüm bu dört duvar arasında. Aklımda bu düşüncelerle otururken adım sesleri duydum. Bedenimi doğrulttum ve kendimi koruma iç güdüsüyle odanın köşesine doğru ittim kendimi. Koridor aydınlandı ve ışık aniden gözlerime vurunca irkildim. "Küçük faremiz de uyanmış." Kapımın önünde beliren silüeti gördüğüm anda burnuma alkol kokusu geldi. Anlık bir iç güdüyle iç çamaşırıma sıkıştırdığım çatala tutundum. Sondan ikinci yemeğimi yerken biraz yaygara çıkarmıştım ve o çatalı bir şekilde saklamıştım. Tabii o yaygaranın bedelini ağır ödemiştim ama yine de aylardır elime geçmesini beklediğim o fırsat kapımı çalmıştı. Nasıl olduysa yokluğunu fark etmemişlerdi. İyi günlerindelerse 2 günde, onları kızdırırsam eğer 5-6 günde bir yemek veriyorlardı. Normalde çatal, kaşık hele de bıçak asla koymazlardı. Aylardır yaptığım numara ile onları artık kaçmaya gücümün olmadığına bir şekilde ikna etmiştim. Onlar da biraz salmışlardı bu kuralları. Beklediğimden uzun sürmüştü. Daha çabuk yumuşamalarını beklerdim.

Sanırım onları hafife almışım. Patronlarını hafife aldığım gibi.

"O fare birazdan senin işini bitirecek." diye geçirdim içimden. Bana yaklaşırken duvara sindim ve ondan korkuyormuş gibi titremeye başladım. Ağzımdan çıkan buhar, havaya karıştı. O ise bu halimden zevk alırmışçasına yanıma daha da yaklaştı. Her bir adımında çatalı daha da sıkı tuttum. Eklemlerim hareketsizlikten acıyordu. Adrenalin bedenimi ele geçirirken heyecandan titrediğimi hissettim. O ise ondan korktuğumu sanmıştı.

"Buradan kaçışın yok, küçük fare." Elleri saçlarımı okşarken midemin ekşidi. Alkol kokusu da buna hiç yardımcı olmuyordu. Elleri saçlarımdan yüzüme ve oradan da dudaklarımda durdu. "Aylardır bu anı bekliyordum." Başımı duvara yaslarken bacaklarımın titremesini durdurmaya çalıştım. Elektrik verilmiş gibi titrerken çatalı sakin tutamıyordum elimde ve bu, kaçabilmem için elimdeki tek şansı kendi ellerimle onlara sunmam demekti.

Sertçe yutkunurken dışarda gök gürledi ve bir anda deli gibi yağmur yağmaya başladı. İşte bu, benim için bir fırsattı.

Elleri dudaklarımda gezinmeye devam ederken ani bir hareketle parmağını ısırdım ve çığlık atmasına izin bile vermeden diz kapağına bir tekme geçirip onu yere serdim. Kopardığım baş parmağını yere tükürürken başını yere sertçe çarptığı için sersemlemişti. Bu anı lehime çevirdim ve üzerine oturarak ceketinden anahtarı aramaya başladım. Ellerim metale değdiği an umudun kalbimde filizlendiğini hissettim. Evet. Bu gece buradan kaçacaktım. Ve kimse bana engel olamayacaktı.

TRİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin