Hyunjin arabayı okulun önünden alıp birkaç sokak arkaya çekerken Jeongin tek bacağını altına toplayarak ona doğru döndü ve telefonunu cebinden çıkartıp aldığı ses kaydını açtı.
"Kütüphanede ders notlarımı dinliyordum ve şuna bak."
Sesi başlattığı gibi birkaç konuşmadan sonra bir telefon çalma sesi duyulurken Profesörün "Pardon," demesini işitti Hyunjin. "Telefonumu sessize almayı unutmuşum. Her neyse, mahkemenin kur..."
Jeongin kaydı durdurdu. "Mahkeme gününe, onun öldürüldüğü güne ait." deyip gözlerini Hyunjin'e dikti. "Bizimle konuşmak için geldiğinde ders anlatacak sanıp açmıştım kaydı ama durdurmayı unutmuştum, mahkemenin kaçta başlayacağını ve nasıl bir öneme sahip olduğunu hatırlatıp gitti."
Hyunjin onu dinliyor, konuşmasını bitirmesini bekliyordu. Kaşları çatılmış bir şekilde tüm odağı karşısındaki çocukken Jeongin "Hatırlıyor musun?" demişti. "Profesörün odasına gitme nedenim bana verdikleri telefondu. O telefon böyle çalmıyordu Hyunjin! Sana yemin ederim ki çok net hatırlıyorum, o telefon böyle çalmıyordu hatta profesörün çıkardığı telefon gri iken benim ona götürdüğüm ve sizin benim çantamda bulduğunuz telefon siyahtı!"
"Öyleyse katilin diğer telefondan haberi yok?"
Hızla kafa salladı. "Evet! O telefonu bulmamız lazım." Yutkundu. "Wook her kimse bir keresinde Minho hocanın yanında aramış, Minho hoca telefonun gri olduğunu söyledi. Katil kimse siyah telefonu bir şey silmek için aldı ama bulamayınca bana bıraktı ve şimdi de grinin peşinde."
Dava her geçen gün garipleşiyordu, başta kusursuz ve kimseyle tek sorunu olmayan profesörün şimdi sorunları, gizlediği şeyler ortaya çıkıyordu. Hyunjin cebinden telefonunu çıkardı ve Chan'ı aradı hızla.
"Acil alarm," dedi beklemeden. "Profesörün farklı bir telefonu daha var ve katil de şu an onu arıyor, acilen telefonu ondan önce bulmamız lazım."
"Siktir, ne?" Chan şaşkınlıkla küfretti, beklemiyordu bunu. "Nasıl öğrendin bunu?"
"Elimizde olay gününe ait profesörün telefon zil sesi ve iki telefonu olduğunu doğrulayacak iki de şahitimiz var. Bu Wook her kimse profesör onun hakkında bir şey biliyor." Telefonu hoparlöre alıp Jeongin'e doğru uzattı. "Bana anlattığın şeyleri ona da anlat."
Jeongin reddetmedi, her şeyi Chan'a da anlatıp ses kaydındaki o kısmı dinletirken Chan arama kararı çıkarmak için telefonu kapatmıştı. "Benim emniyete geçmem gerekiyor," diyen adamla beraber Jeongin dudaklarını birbirine bastırdı. "Benim de kütüphaneye dönmem gerekiyor."
Kapıyı açtı, durdu. "Unutmadan," dedi. "Katil olay günü eldiven takıyordu, bu bilgi işine yarayacak mı bilmiyorum ama Minho hoca söyledi."
"Dikkate alacağım, dikkatli git."
"Sen de öyle." dedi Jeongin ağız alışkanlığı olduğu için. Arabadan inip yolun karşısına geçmiş, kampüsün içine girmişti. O gidince Hyunjin de hızla emniyete geçerken savcılıktan gelen arama kararı ile akşamüstü profesörün evinin önündelerdi.
Telefonu arıyorlardı, o telefon onlara bir şey verebilirdi. Özellikle de katil hakkında bir şeyler. Bu tip insanların illaki bir yerde bir kasası oluyordu ve önüne çıkan kasa ile de Hyunjin tahminlerinde yanılmamıştı.
"Bayan Lee'yi alalım," dediğinde birkaç dakika önünde profesörün eşi odaya girmişti. "Şifreyi biliyor musunuz?" diye sorduğunda kadın kafasını salladı. "Genellikle devlet belgeleri olduğu için kimse bilmezdi evde ama belki oğlum biliyordur."
"Mark, Lee Dongjun'u çağırır mısın?"
"Tamamdır." deyip odadan çıktı Mark. Aşağı kata inmiş, salonda bekletilen çocuk ile beraber yukarı çıkmışlardı. "Kasanın şifresini biliyor musunuz?" dedi Hyunjin bu sefer kendisinden üç dört yaş küçük olan çocuğa bakıp.