"Ben katil değilim." diyerek oturduğu yerde kafasına elleri ile vuruyordu Jeongin. Gece hiçbir şekilde uyumamıştı, sabah olduğundan bile haberi yoktu. Bulunduğu odanın ışığı açıktı, penceresi açılmıyor, arkası karanlıktı.
Parmakları arasında sıkıca tuttuğu ilacı ile bir şekilde bilincini korumaya çalışırken kapı açıldı, o daha koşamadan geri kapanmış ve geriye bırakılan bir bardak su ile kalmıştı.
İhtiyaçla suyu içti, buradan çıkmak istiyordu, onu bulmalarını istiyordu. Gece gündüz ders çalışabilirdi, Jisung'un konuşmasını dinleyebilirdi ama buradan çıkmak istiyordu. Oturduğu yerde çok geçmeden gözleri kapanırken geri uyandığında karşısında bir ayna vardı.
Bir an kendinden korkarak yerinde sıçramış ve sırtını koltuğa yapıştırmıştı. Gözleri aynadaki görüntüsü ile buluştu. Rengi solmuş, bakışları donuklaşmıştı. Üstündeki katil üniformasıyla beraber mahkeme gününde hissediyordu kendini.
Oynadığı katilin gerçeğe dönüşmesinden korkuyordu.
"Katil değilim," dedi başını sallayıp. "Ben katil değilim, bana oyun oynuyorlar."
Ayağa kalkıp tekmesini geçirdi kapıya. "Çıkarın beni buradan! Kimse mi uğramıyor şu kata, kimse yok mu ya! Kimse yok mu!"
Ellerinde güç kalmadığı için ayaklarını kullanıyordu, sesi düşmüştü halsizlikten ve odadaki fotoğraflar onu delirtecek gibiydi. Bir şeyler bulma ümidi ile odanın içinde koşturup masanın başına geçti, çekmeceleri açıp dağıttı.
Sanki odadan çıkabilecekmiş gibi çaresizce ne aradığını da bilmiyordu.
Açtığı bir çekmece ile beraber karşısına çıkan bıçakla bağırıp geriye kaçarken hızla çekmeceyi geri kapattı. Orada o ne yapıyordu, onu buraya kim koymuştu, burası profesörün odasına bu kadar benzerken neden o lekeler vardı, cam açılmıyordu, aklında bir sürü soru dönüp duruyordu.
Sakinleşmek adına derin bir nefes verdi ve karıştırma işlemine geri döndü. Hiçbir şey bulamayınca ağlayarak yere çökmüş, dizlerini kendine çekmiş ve sadece buradan bir an önce kurtulmak ve aklını kaybetmemek için yalvarmaya başlamıştı.
Jeongin'in kaçırılma haberi ile Yonsei Hukuk da o gün gerici bir sessizlik vardı. Jisung her an sinirden ağlarken Seungmin hem onu, hem kendini korumaya hem de bir yandan Felix'e bakmaya çalışıyordu.
Okulun açılması ile beraber Minho ve Chan hızlıca üst kata çıkıp profesörün odasına daldıklarında "Sadece aylar önce aramızda geçmişti," deyip eldivenlerini taktı Minho. "Odasına kamera taktıracağını söylemişti ama ondan sonra hiç konuşulmadı bu konu. Dongjun bu kadar tutuştuysa bir şey olmalı."
Gizli kamera takılabilecek tüm yerlere bakmaya başladı ikisi, Chan cevap verme gereği duymadan direkt işe koyulmuştu. Masanın altına, duvar köşelerine bakıp elleriyle yoklarken Hyunjin bilgisayardaki bilgileri okuyup söyleniyordu.
"Delireceğim Changbin," dedi. "Katilin ona kanıt bırakmaktan başka işi olmaz dedik, neden yok bu çocuk! Delireceğim zaten hasta ve ortada yok!"
Changbin, Dongjun'un eski mail geçmişine bakarken Hyunjin mesajları kontrol ediyordu. Tzuyu konuşmaları dinlerken Lee Dongjun bulunduğu yerde öğrendiği kamera yüzünden bir o yana bir bu yana dolanıp duruyordu.
Dongjun'un mail hesabından bir başka hesaba gönderilen ses kaydı kısmı Changbin'in dikkatini çekerken kulaklığını takmış, dosyaya girmiş ve kaydı başlatmıştı.
Profesörün sesini duydu. "Babam, Kim Seojun'dan nefret ediyordu. Adam tam bir paragöz derdi hep bana, şirkette çoğu zaman hileler yaparmış. Hisse tartışması yüzünden onu yok etmek istedi, tüm dünyadan silmek."