Bir buçuk ay geçti. Okullar açılalı. Yakın arkadaşlarımı bile seçtim. Yasemin ve Buse. Yaseminle baya samimi olduk bir buçuk ayda. Hala ayrılmadık yan yana oturuyoruz. Hala çok konuşuyor,gülüşüyor ve dersi dinlemiyoruz. Buseyle de Yaseminle dersi kaynatırken o arkasını döndükçe samimi olduk. İnsanlar genelde bana ilk başta dertlerini anlatırlar. Buse de bunu yaptı. Ailevi dertlerini anlattı ve bana güvenebileceğini anladığında samimi olduk. İçimdeki insan sevgisine biraz daha ekleyince sınıfta en sevdiğim iki kişiyi belirledim. Buse ve Yasemin. Bu arada bizim buz dağının da arkasını gördüm. Aybora'dan bahsediyorum elbette. Aslında özünde iyi bir insan. Birkaç dostu var geri kalanlarla merhabalaşması o kadar. Artık aramızda bir sohbet ilerlettik bile. Sürekli sohbet ediyoruz,bazen öğle yemeklerini beraber yiyoruz. Seviyorum onunla vakit geçirmeyi. Çünkü gizemli birisi ve keşfedilmeyi bekliyor benim için. Duvarları var aşılmayacak kadar büyük duruyor ama şu zamana kadar kafama koyup da aşamadığım hiçbir şey yok. Elbette onu da çözeceğim. Diğer sınıftan ortaokuldan tanıdığım arkadaşlarım var. Aynı sınıfta olmadığımız için aramıza mesafe giren arkadaşlarım. Misal Nur. Onu sevmediğimi falan düşünüyor. Zamanımı Aybora ve Yasemine ayırdığım için. İnsan sadece zamanını ayırdığı kişileri mi sever?Ben her arkadaşıma kalbimde farklı değer biçip onlara bambaşka yerler ayırdım. İlk gün nefret ettiğim Aybora'nın bile kalbimde bir yeri var. Bazen öyle sohbetlere dalıyoruz ki onunla diyorum nasıl bir önyargıymış sende ki de nefret etmişsin ilk bakışta. Herkesin gözünde neşe olmak zorunda değil ki. Kimse kimseye gül bahçesi de vaad edemez. Ben böyleyim diye herkesin böyle olmasını beklemek aptallık. Havaların da etkisi var elbette insanlar üzerinde. Artık daha soğuk çünkü ekime girdik. Yavaş yavaş kışa yaklaşıyoruz. Sonbaharı seviyorum. Yaprakların dökülmesi,hayvanların yavaşça yuvalarına çekilmesi vs. Sanki herşey bir tablonun parçası gibi görünüyor. Yol kenarlarına dökülen yapraklar, yağmurlar ve yavaşça kışı haber vermesi. Tüm şairler ve yazarların sağlam eserlerini verdiği ve bence en çok sevdikleri mevsim. Tek kötü yanı sınavların habercisi de olması sonbaharın. Üç hafta sonra sınavlar başlayacak. Ve ben sıfırım. Derste Yasemini güldürüyor, Ayborayı kalemlerle sırtından dürtüp arkasında dönderip saçma sapan şeyler anlatıyorum. O da ne kadar sıkılıyorsa hepsini dinliyor. Belki de ona saçma sapan gelmiyordur ya da anlattıklarımda mantıklı bir yan bulmaya çalışmak hoşuna gidiyordur. Bugün ilk tartışmamı yaşadım bile onunla. Doğum gününün bu ay içinde olduğunu söylemişti ve bende geçtiğimiz perşembe olarak hatırlamıştım. Ve bugün geçmiş doğum günün kutlu olsun demiştim. O da geçmedi ki daha nasıl unuttun hemen dedi. Bende pek önemsemediğimi söyledim. O da benim doğum günümü doğru hatırladığını belirtti. Ve gerçekten çok kaba birisi olduğumu söyledi. Bende ona asıl onun kaba olduğunu ve aynaya bakması gerektiğini söyledim. Ve tüm gün konuşmadık. Hatta ilerleyen bir kaç günde. Ta ki doğum gününün geçtiğini Buseden öğrenene kadar. Buseyle pek konuşmuyorlar ama Buse onunla konuşacak bir an mutlaka yaratıyor ve bu sayede öğrenmiş. Yine klasik kalemle dürttükten sonra geçmiş doğum gününü kutlayıp özür diledim. Çünkü onunla vakit geçirmeyi özlemiştim. Sahi ne oldu da bana onunla zaman geçirmeyi özledim? Daha tanışalı ne kadar olmuştu da bu kadar bağlanmıştım ona. Bir şey vardı anlamlandıramadığım ama çözmezsem başıma dert olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazı Aşklar
Fiksi RemajaBen seni severim ki. Herşeyinle. Sırtındaki kamburunla, ağarmış saçlarınla, artık duymayan kulağın, eskisi gibi görmeyen gözlerin,buruşmuş teninle. Ben seni bir ömür severim. Sen yeter ki gel ve beni sev. Ben her hücremle,her halini sevmeye razıyım.