"Hı?" Kaşları çatıldı. Sonuçta zaten kiraz yiyorduk şu an ama o, bunun anlamını biliyordu.
"Sana kiraz almak istiyorum."
"Kiraz mı?" Sanki doğru anlayıp anlamadığını tartışıyordu kafasının içinde.
"Yanlış anlamıyorsun."
"Sen..." Biraz geri çekildi.
"Ben senden çok hoşlanıyorum."
Söyledim mi şimdi ben bunu? Gerçekten söyledim mi yani? Gerçek mi yoksa rüya mı? Jeongin'e ondan hoşlandığımı söyledim. Yaptım bunu. Az önce gerçekleşti tam olarak.
Hala bir tepki vermemesi beni endişelendirmeli miydi? "Jeongin..." Ben ne diyebilirdim ki şimdi? Sanırım duygularım karşılıklı değildi. Kaşları çatıktı ve cevap vermiyor, konuşmuyordu. "Ben özür dilerim-" Bir anda boynuma sarılan kollarıyla dengemi sağlayamayıp arkama düşerken o da üstüme gelmişti. Şaşkınlıkla gözlerim sonuna kadar açılırken yüzlerimiz az önceki gibi yakındı. O yakınlığı da bozup başını boynuma gömdüğünde ellerim sırtına gitti tereddüt ederek.
"İyi misin?"
"Utandım." İlk dediği şeyin bu olması beni güldürürken biraz da rahatlamıştım sanırım.
"Bana bakar mısın?"
"Hayır."
"Lütfen?"
"Kiraz falan ye sen, unut beni."
"Kiraz yedireceğim ben sana, hadi bak bana." Birazcık sert bir tonla konuştuğumda yavaşça boynumdan çekildi. Saçları gıdıkladığı için kıkırdamamı tutamamıştım. Yüzüne bakar bakmaz tekrar söyledim. "Senden hoşlanıyorum." Ve aynen tahmin ettiğim gibi tekrar sarılmak istediğinde bu sefer izin vermedim. "Cevap vermek zorunda değilsin, bilmeni istedim sadece çünkü-"
"Ben de senden çok hoşlanıyorum ama beni hep en savunmasız anımda yakalıyorsun! Ben de utanıyorum!" Sanki birazcık fazla yükselmişti... Bir dakika, benden hoşlandığını mı söyledi o? Söyledi, değil mi? Yanlış duymadım ben.
"Hyunjin... Bilmiyorum şu an kalpten gitmek üzere falanım." Güldüğünde yerimde doğruldum ve dizlerime oturmasını sağladım, kalkmak istediğinde ellerimle tuttum sırtından. "Hayır, sarılmak istiyorum." Kollarımı sıkılaştırdım, o da boynuma tekrar tutundu. Alnımı omzuna yaslarken çenesini başımın üstüne yerleştirdi.
"Bu anı hiç böyle hayal etmemiştim."
"Yani daha önce bu anı hayal ettin?" Güldüğümde sırtıma vurunca bağırdım. "Özür dilerim, tamam, bir şey demedim!" Gülüşümü tutmaya çalıştım. "Biz en iyisi meyve yiyelim." Çatalı kivi dilimlerinden birine batırıp ona uzattım. Sinirli bir şekilde çiğnerken bile o kadar tatlıydı ki... Bebek tilkim... Yani, artık ona böyle seslenebilirdim, değil mi?
"Çilekten de ye. Sadece kiraz yersen diğer meyveler üzülür."
"Çocuk muyum ben Hyunjin?"
"Evet, bebek gibi bir şeysin işte." Ağzını açtığı anda kalan son çileği sokuşturunca mecbur çiğnemek zorunda kaldı. "Aferin benim bebeğime." Sanırım bunu yanlışlıkla dışımdan söylemiştim. Çilek boğazına kaçmış olmalıydı ki öksürmeye başladı.
"Su iç." Şişeyi uzattım. "Biz en iyisi müzik dinleyelim uzanalım." Zaten kirazlar hariç diğer meyveler bitmişti. Bu önerimi onaylayıp kucağımdan kalktığında ben de toparlandım ve küçük yastığı sepetten çıkardım. O da kulaklığının tekini bana uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
305 | hyunin
Подростковая литератураit's 3.05 i'm on a rollercoaster ride hoping you don't change your mind i don't wanna let go never been so sure in my life