Okulun arka bahçesinde, banklardan birinde oturmuş Hyunjin'le öğle arası yapıyorduk. Evden getirdiğimiz yemeklerle geçirmek istemiştik bugünü. Yemekhanenin yemeklerinden sıkıldığımı hissediyordum bu yüzden Hyunjin'in annesi bir şeyler hazırlamıştı bize.
Kantinden aldığımız çayı yudumlarken ağzımdaki sandviçi yuttum yavaşça. Pek konuşmuyorduk şu an, etrafta sadece diğer öğrencilerin sesleri vardı.
"Dersin başlamasına daha var," dedi Hyunjin saatini kontrol ederek. "Ne yapmak istersin?"
Biraz durup düşündüm ve son lokmayı attım ağzıma. "Pek bir şey yapasım yok, oturalım burada? Olmaz mı?" Gülümsedi başını sallarken. "Olur tabii."
"O zaman," dedim aramızda kalan birkaç çöpü elime toplayıp yan taraftaki çöp kutusuna atarak. "Biraz kucağına yatabilirim." Bankın daha da ucuna kaydıktan sonra gülümsedim ve başımı bacaklarına yerleştirdim. Elleri hemen saçlarımda yer edinirken gözlerimi kapatmış kendimce dinlenmeye başlamıştım.
"Sınavlar başlıyor haftaya." Hyunjin oflayıp söylenirken dudaklarını büzdüğüne emin olduğum için açtım gözlerimi, bu hallerini görmezsem olmazdı. "Halledersin sen, niye stres yaptın ki şimdi?"
"Stres yapmadım," dedi başını eline yaslarken. "Yazılı haftaları çok yoğun geçiyor ve birbirimize vakit ayıramıyoruz, seni özlüyorum."
Kıkırdadım. "Konuları hallettiğim için geçen seneki gibi çalışmayacağım, merak etme."
"Bu güzel ama yine de yazılı haftalarını sevmiyorum."
"Beraber çalışırız, sıkılmazsın sen de. Takma kafana bu kadar." Sözlerim basit bir teselliydi ama onun aslında yazılı haftalarına değil de başka bir şeye söylendiğini biliyordum. "Şimdi söyle bakalım neye sıkıldı canın?"
"Bir şeye canım mı sıkılmış benim?" Gözlerini kaçırıp dudaklarını büzerken güldüm. "Anlayacağımı biliyorsun, o yüzden anlat." Bir süre sessiz kaldı ve sonra konuşmaya başladı. Bu sırada ben de uzandığım yerden kalkmış ve ona dönerek bağdaş kurup oturmuştum.
"Aslında tam olarak canım sıkkın diyemem, sadece düşünüyordum."
Tek kaşımı kaldırdım. "Neyi?"
Biraz duraksayıp yöneltti sorusunu. "Jeongin ben seni fazla mı zorladım? Anlayışsız mı yaklaştım ya da bilmiyorum... Kırdım mı seni?"
Kaşlarım çatılırken bu sorusunu garip bulmuştum. "Hayır, bu da nereden çıktı?"
"Bilmiyorum." Başını eğdi, parmaklarıyla oynuyordu. Gerildiğini anlamıştım.
"Hyunjin açık ol lütfen."
"Bay Seo'yla görüştükten sonra biraz düşündüm ve... Sen sadece yas tutuyordun ama ben seni başka şeylere odaklanman için zorladım. Ders çalışmak istediğinde de dikkatini dağıtmak için her şeyi denedim, kendi kendine vakit geçirmene pek izin vermedim. Yanlış yaptım ve şimdi suçluluk duyuyorum. Özür dilerim."
Sözlerini algılayıp düşünmek biraz zamanımı almıştı. "Hyunjin," dedim iyice ona yaklaşıp. Yanılıyordu. "Sana katılmıyorum. Evet, doğru, bazen kafamı dağıtmak için çok şey yaptın ve benim hoşuma gitmediği bir-iki sefer oldu ama benim iyiliğimi düşündüğünü biliyordum, hala da biliyorum. Sadece biliyorsun, canımı sıkan bir şey olduğunda ona odaklanıp tek seferde halletmeyi seviyorum ama... Bu sefer üstesinden gelmek çok daha zor, daha fazla zamana ihtiyacım var."
Oynadığı parmaklarını ayırdım ve ben tuttum. "Ayrıca özür dilenecek bir şey yok. Eğer sen tutup elimden beni açmasaydın ben ne olurdum bilmiyorum. Ne zamana kadar çalışırdım, konuşmadan dururdum, uyur ve tekrar çalışırdım bilmiyorum. Ben de sonu nereye gider emin değildim o yüzden gerçekten minnettarım." Duraksadım biraz ve kendi düşüncelerimi açmaya karar verdim. "Babam bu konuda sessiz kaldı hep. Onu suçlamıyorum ama bir yandan da... Bilmiyorum. Ders çalışırken yanıma gelip nasıl olduğumu soruyor ve gidiyordu geri. Yemeğe de gelmem için zorlamadı hiç. Dediğim gibi onu suçlamıyorum ama... Kendisini toplamakla meşguldü ve biz birbirimize yeterince zaman ayıramadık. Sanırım o da bunu fark etti ve ara tatilde dağ evine gitmeyi teklif etti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
305 | hyunin
Novela Juvenilit's 3.05 i'm on a rollercoaster ride hoping you don't change your mind i don't wanna let go never been so sure in my life