Gürültünün bu kadar şiddetli bir yanı olduğunu bilmezdim. Zihnen sizi yoran düşünce karmaşası adeta can bulup beyninizden taşarak yanınızda var olur ve kulaklarınızda sürekli uğuldama yapan gürültüye yön verirdi. Beyaz zemine dikilen gözlerim bu karmaşayı inatla görmezden gelse de sürekli duyulan ritmik hıçkırıklar kafamın içini dürtüyor, endişenin eğlenen yüzündeki gülümsemesini daha da büyütüyordu. Kafamı geriye doğru savurdum ve kirli duvara vurdum. Çıkan ses kısa süreli de olsa hıçkırıkları durdurmuştu. İster istemez gözlerimi yanıma kaydırdım.
Kırmızı, ela gözleri bir hayli şişmişti. Küçük kırmızı burnu akıyor, dudakları dişlemekten kanıyordu. Sık sık kaçırdığı mahcup gözleri karışık uzun saçlarında kayboluyor, bir şey söylemek istercesine aralanan ağzı tekrar tekrar kapanıyordu. Onu teselli etmek için inanılmaz bir istek duyduğumu hissedince gözlerimi kaçırdım.
Derin bir iç çekerek kafamı tekrar vurdum. Bu belayı kendi kendime açmıştım ve öfkemden kuduruyordum. Hayatımda ki tek istediğim şey problem olmadan yaşayabilmekti. Okulda kimseye bulaşmayacak derslerime odaklanacak ve sıradan bir üniversitenin sıradan bir bölümüne gidip memur olacaktım. Tertemiz bir sicil kaydı ve örnek bir vatandaş olmak ile beraber.
Şimdi ise polis karakolunda artık kirden rengi kararan sandalyenin üstünde oturuyor, telsiz ve bağırışların arasında sigara ve ter karışımı havayı soluyordum. Kafamı üçüncü kez vurduğumda gözlerimi tavandan tam karşımda oturan ve geldiğimizden beridir görmezden geldiğim dik bakışlarını çekmeyen kişiye kaydırdım.
Siyah kısa saçları çatılı kaşlarının üstüne dökülmüştü. Yanağı boydan boya kızarmış ve şişmişti. Tek gözü ise kanıyor ve o kadar şişmişti ki kapanmak üzereydi. Hırsla ve sinirle küçülen dudakları kanıyor ve yırtılan gömleğine damlıyordu. Eğer aramızda bir polis memuru olmasaydı bana saldıracaktı. Biliyordum çünkü ona ve diğer iki arkadaşına bunu ben yapmıştım.
Pişman mıydım? Evet. Ama onları dövdüğüm için değil bu belayı kendime musallat ettiğim için. Bıkkınlıkla gözlerimi tekrar tavana odaklarken kafamı bir kez daha vurdum.
Cam kapı hızla açıldı ve içeriye beni burada görmesini en son isteyeceğim kişi girdi. Dersten çıkarak gelmiş olmalıydı ki siyah kuşağıyla yarım yamalak bağladığı gee si açılıyor, yırtılmak üzere olan terlikleri ayaklarını zar zor örtüyordu. Koşmaktan nefes nefese kalmıştı ve benimle aynı renk gözleri telaşla etrafı süzüyordu. Ayağa kalkmamla beni görmesi bir oldu. Uzun bedeni ve yapılı vücuduyla hızla masaların arasından geçerek tabiri caizse resmen bana koştu. Bu durum insanların dikkatini çekmiş ve merak korku karışımı ilgileri üzerine toplamıştı. Bunların hiçbirini umursamadan kollarına beni çekti. Sert kolları beni sıkıyor adeta koruyordu.
" Baba nefes alamıyorum" dedim zar zor çıkan bir sesle. Beni bıraktı ve endişeli gözleri vücudumu taradı. Yırtılan kirli formamda bakışları dolandı ve yaram olmadığını görünce rahatladı.
"İyi misin? Bir yerin acıyor mu?" dedi gür sesiyle bileğimi tutarken "Böyle olmayacak doktora gidiyoruz." Beni götürmeye yeltense de bu durumlara alışık olduğu belli olan bir polis memuru bizi durdurdu ve baygın bakışlarını babamdan bana kaydırarak
"Kızınızın ifade vermesi gerekiyor." dedi.
Kafamı tekrar duvara vurmak istedim fakat daha sert bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y KARAKTERİ
General Fiction'Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor' demiş bir yazar. İlk okuduğum da küçük zihnimi çok etkilemiş ve gözlerimin içi parlayarak ana karakter olmamın verdiği haklı gururla göğsümü gere gere dolanmıştım. Lakin işlerin hiçte böyle olmadığını z...