Hastaneden taburcu olduğu ilk iş gidip rakibinden özür diledi. Yüzünde morluklar dışında ciddi bir hasarı yoktu ama kız onu görür görmez korkuyla çekilip bağırmıştı. Ailesi ise hiç de haz etmeyerek Lim ailesine bakıyor bir an önce gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Ha Neul kızın bu durumuna hiç üzülmemiş aksine zevkten dört köşe olmuştu. Bir daha onu kışkırtmaya cesaret edemezdi. Tek iyi tarafı bu değildi elbette. Babasına verdiği sözü tutmuştu ve tek önemli olan buydu.
Kızın odasını terk etmeden önce bulduğu kısacık açıklıkta içindeki o isteğe engel olamamış ve kıza dönmüştü. Aileler kendi aralarında konuştuklarından kızlarına dikkat etmiyorlardı bu yüzden yaptığı şeyi yalnızca kız görmüştü. Sanki yaptıkları yetmiyormuş gibi baş parmağını boynuna götürüp kesiyor gibi yapmış üzgün maskesini anında indirip delice sırıtmıştı. Kızın dehşetle çarpılan yüzü görülmeye değerdi.
Ne yazık ki sevinci kısa sürdü. Yıldızlar takımından atılmış, federasyondan da 3 yıl men yemişti. Hayal kırıklığıyla doluydu içi ama hala yaptığı şeyden pişmanlık duyamıyordu. Sadece ailesine karşı utançla ve sevdiği bir şeyin bir an da ondan alınmasına öfkeyle doluydu. Daha da hırçınlaştırmıştı bu onu. Okulda da durumlar değişmiş, eskiye göre daha beter olmuştu. Gitmek istemiyordu çünkü ona her bakan ya takımdan atılmasından ya da babasının davasından bahsediyordu. O kadar bunalıyordu ki artık sabrı taşmıştı. Kendini durdurmasına engel olan bir şey de olmadığından öfkesini kavgalarda atmaya başlamıştı. İşe yaramıştı da artık kimse ondan bahsetmez olmuştu. Şimdi daha çok korkuyla bakıyorlardı.
Ailesi yine Bayan Han la seanslara başlaması konusunda diretmişti. İstemeye istemeye yeniden o sandalyeye oturmuş ve sorulara ezberlenmiş cevaplar vermişti. Ama Bayan Han zeki bir kadındı. Davranışlarını kelime seçimlerini bile dikkatle gözlemliyor, süzgeçten geçiriyordu. Sonunda ailesine söylediği şey Ha Neul'un yas tuttuğu olduğuydu. Bel bağladığı şeyden bir an da uzaklaştırılması onda derin bir kayba yol açtığını bu yüzden tekrar depresyon yaşadığını söylemişti. Dediğine göre rol model aldığı babasının tepetaklak oluşu da onda kimlik krizine yol açmıştı.
Haftada bir terapiye tekrar başlamış ve Bayan Han'ın yönlendirilmesiyle gönüllü olarak kitapçıda çalışmaya başlamıştı. İstememiş olsa da hala ailesine karşı sorumluluğu olduğunu düşündüğünden gıkını çıkarmamıştı. Bay Choi'nin yeri küçüktü ama binlerce kitap bulunduruyordu. İşi tavana kadar uzanan kitaplıkların arasında rafları düzenlemekti. Sıkıcı bir iş olduğunu düşünse de sonra zamanla alışmaya başladı. Bunda Bay Choi'nin de etkisi büyüktü elbette. Ona romanlar veriyor sonra da özetini çıkarmasını istiyordu. Bu bazen uzak diyarların destansı öyküleri bazen de kendi tarihlerini anlatan sıkıcı bir kitap oluyordu.
Bay Choi görüp görebileceği en bilgili insandı. Kel kafasında birkaç tutam beyaz saçı kalmıştı. Her daim kırmızı kazağını giyer, kamburu çıkana kadar masasında oturup kitap okurdu. Bir de boynuna taktığı gözlüğü vardı elbette. Okuyacağı zaman hemen gözlerine geçirir, sayfaları hızlı hızlı çevirirdi. Bazen de tek bir sayfa da saatlerce dururdu. Eşinin uzun zaman önce öldüğünü onun yerini kimse dolduramayacağından bir daha evlenmediğini söylerdi hep. Çocukları da olmadığından geçimini bu küçük kitapçıyla sağlıyordu.
Bir iki saat olan zamanı gittikçe artmış ve Bay Choi ile kitap arkadaşı olmuştu. Okuduklarını büyük bir hevesle anlatır, düşüncelerini saçma olsa bile dile getirirdi. Bay Choi de onu can kulağıyla dinler, fikirlerini karşıt argümanlar oluşturup tartışırlardı. Kısa süre sonra aralarına başka biri daha katıldı. Onu yine Bayan Han yönlendirmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y KARAKTERİ
Ficțiune generală'Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor' demiş bir yazar. İlk okuduğum da küçük zihnimi çok etkilemiş ve gözlerimin içi parlayarak ana karakter olmamın verdiği haklı gururla göğsümü gere gere dolanmıştım. Lakin işlerin hiçte böyle olmadığını z...