Koşuyordum. Durmaksızın nefes almaksızın. Bileklerimdeki ağırlıklar her zamankinden daha ağır, adımlarım daha düzensizdi. Psikoloğum öfke kontrolüm için sporu önermiş ve benim dağınık düşüncelerimi toparlayacağını söylemişti. Haklıydı en azından şimdiye kadar.
Durdum. Derin nefesler alıp verirken boş parkın salıncağına oturdum. Tüm kaslarım acıyla yansa bile tekrar koşacaktım ta ki düşünemeyecek kadar yorulana dek. Derin bir nefes aldım ve soğuk hava ciğerimi dağladı. Dolu gözlerimi kırpıştırdım.
Pek çok kez annemin yerine geçmek için dua etmiştim. Benim varlığımın onun geri gelmesinin yanında hiçbir değeri yoktu. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Onun güzel yüzünü hatırlamaya çalıştım. Gittikçe silinen anılar belli belirsiz ortaya çıktı. Sonra kendimi çıkardım o karelerden. Bu sefer annem kardeşimin mezuniyetinde gülümsüyordu. Babamın yanında yemek yapıyor, öğrencilerine nasıl yumruk atılacağını öğretiyordu. Doğum günü pastasının mumları yaşlı suratını aydınlatıyor, gülerken daha da kısılan gözleri mutlulukla ışıldıyordu. Kalbimim kırıldığını ardından tüm o acının boğazıma biriktiğini hissettim. 'Eğer onun yerine ben olsaydım' diye o kadar düşünmüştüm ki bu senaryolar bir bir türemişti kafamda. Elimin tersiyle sildim gözlerimi ve koşmaya devam etmek için kalktım yerimden. Hayal etmenin gerçekliğe hiçbir faydası olmuyordu. Ne yarınıma ne de bugünüme.
Sırtımda ki keskin ağrıyla yere yığıldım. Şaşkınlıkla doğrulmaya çalıştığımda koluma yapılan baskı tarafından engellendim. Beynim kırmızı alarmları örttüre dursun bakışlarım öfkeyle ona kaydı. Yine elinde bıçak vardı ve morarttığım gözü hala şişti. Ek olarak kızgınlığının üstüne alaycılığı da eklenmişti. Geri çekilmeye çalıştım ama eğilerek beni saçlarımdan tuttu.
"Sana bunun hesabını ödeteceğimi söylemiştim." gözlerimi devirdim ve o buna tepki olarak saçlarımı daha çok çekti. Canım çok yanmıştı ama gıkımı çıkarmadım. Ona bu zevki yaşatamazdım. Bakışlarım omzunun üstünden arkasına kaydı. Aynı ceketi giymiş kalabalık bir grup bizi seyrediyordu ve yüzlerinde oldukça eğlenceli bir ifade vardı. Hatta bir kaçı beni dövmesi için tezahürat yapıyordu. Anlaşılan gangster gruba üye olduğu doğruydu.
Ah, çok güzel.
Yüzüme tokadı indirdi ve kafam yana doğru savruldu. Ağzıma metalik bir tat geldiğine göre kanamıştı da.
"Sana bize bulaşmanın ne demek olduğunu öğreteceğim s*rt*k." Beni bıraktı ve doğruldu yanındaki eline demir sopa verirken oldukça keyifliydi.
Cidden. Kavga etmek istemiyordum ama anlaşılan kurtulamayacaktım da. O zaman bende B planını uygulardım. Hırsla sopayı salladı ve ben kıl payı kurtuldum. Etraf toz duman olurken ben çoktan ayağa kalkmıştım bile. Tezahüratlar etrafımda yankılanırken yine atağından kaçmış ve onu daha çok sinirlendirmiştim. Öfkeyle yanan gözleri beni takip eden bir atmaca gibiydi ve kaçmama fırsat vermiyordu ama ben ondan daha akıllıydım. Kısa bir an yüzünü açıkta bıraktığında elimdeki kumu suratına attım. Direkt gözlerine dolarken haykırışla geri tökezledi ve ben bulduğum açıklıkla fırladım. Arkama bakmadan koşuyor koşuyordum. Öfkeli sesler dört bir yanımdan duyuluyor hepsi peşimden geliyordu. Dar karanlık bir sokağa girip duvara sindim. Cebimden telefonu çıkardım ve tam babamı arayacakken vazgeçtim. Polisi aramak istesem bile tekrar karakola gidemezdim. Umutsuzlukla telefonu kapatıp cebime attım. Tek çıkar yol yakalanmadan eve varabilmekti.
Ortalık derin bir sessizliğe gömüldüğünde saklandığım yerden çıktım. Köşeyi döndüğüm anda sorunla burun buruna gelmem beni hiç şaşırtmadığı gibi eve gitmem asıl beklenmedik olurdu. İki üye beni görünce aniden afallasalar da biri avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Çok geçmeden hepsinin toplanacağı belliydi. Bu yüzden ağırlıklarımı çıkardım ve tekrardan olabildiğince koşmaya başladım. Arkamdan gelen bağırışlar, küfürler giderek artarken arkama bakma gafletinde bulundum. Beni motosikletleriyle takip ediyorlardı. Harika.
Hızımı daha da arttırırken iki silüete çarpmaktan son anda kurtuldum. Arkamdan şaşkın dolu sesin ismimi seslendiğini duysam da dönüp bakamayacak kadar canımı kurtarmakla meşguldüm. Çıkmaz sokağa girmemle yağmurdan ne kadar kaçarsam kaçayım sonunda doluya tutulacağımı anlamış oldum. Bu işin içinden sıyrılamayacaktım ve kahretmesin ki kendimi savunmak zorundaydım. Olabildiğince sakin olarak arkamı döndüm ve beyaz ışıklar beni anında kör etti.
Tahmin etmekte pek de zorlanmadığım kişi yavaşça bana yaklaşmaya başladı. Hareketleri ilkine göre daha yavaş ve alaycıydı. Beni köşeye sıkıştırdığını biliyor avıyla oynayan bir sırtlan gibi davranıyordu. Sürekli salladığı demir sopası hava da zikzaklar çiziyordu.
"Seninle işim bittiğin de parçalarını bulamayacaklar." Öfkeyle yoğrulan alaycılığı söz verir gibiydi.
Tezahüratlar gülüşmeler dört bir yanımı sararken dizginlediğim öfkem iplerinden kurtuldu ve kuduz bir köpek gibi saldırıya geçmeyi bekledi. Haykırışlar beklenmedik bir an da odağımı sekteye uğrattı. O da onu bölmeye kimin cesaret ettiğini merak etmiş olacak ki arkasına baktı.
Bize doğru yaklaşıyordu. Uzun heybetli bir vücudu vardı. Yürüyüşü yavaş ama sağlamdı. Elinde bir şey sürüklüyordu ve görünür olduğunda bunun bir insan olduğunu gördüm. Gruptan biriydi ve yüzü kan içinde kalmıştı. Baygın vücudu onun önüne attı. Onun irkildiğini ve sopasının yere aniden düşmesini izledim. Yüzünü göremesem de ondan yayılan buram buram korkuyu hissetmiştim. Beni unutmuş ve kıpırdatamadığı bedeniyle yerdeki arkadaşına odaklanmıştı ama düşmanı, unutmuş görünmüyordu eğildi ve kulağına bir şey dedi. O öyle hızla geri çekildi ki ayakları birbirine dolanarak tökezledi. Hızla yerde ki arkadaşını alarak orayı terk ettiler.
Şaşkınlıkla yere çöktüm. Tüm bu adrenalinden bedenim resmen tükenmişti öyle ki tepemdeki kişiyi fark etmem zaman aldı. Tanıdık uzun saçlar güzel yüzünün iki yanından sarkıyordu endişeli bir ifadeyle bana doğru eğildi. Bu yüzü en son gördüğümde karakoldaydık ve ağlıyordu.
"İyi misin?" dedi yumuşacık sakin bir sesle. Benim cevap vermediğimi görünce telaşla ekledi. "Abimle senin onlar tarafından kovalandığını gördük ve yardıma ihtiyacın olabileceğini düşündük." Gözleri otomatik olarak uzun silüete kayarken kardeşinin iki adım ötesinde bana bakarken yakaladım. Yüzü ifadesiz, bakışları tartar gibiydi. Ellerini kapşonlusunun cebine koymuş ve ayaklarını her an savunmaya geçecek gibi aralık bırakmıştı. Kendine özgü baskıcı bir güveni vardı ve bunun iyi bir dövüşçü olduğundan kaynaklandığını söylemesine gerek yoktu. Babamı ve öğrencilerini birçok kez izlemiştim ve bu kesinlikle onun bir şeyler bildiğini gösteriyordu. Hatta diğerlerini korkup kaçırdığına göre korkulan biri olduğunu. Kaşlarım çatıldı.
Kardeşi bir an da doğrulup onun yanına gitti ve koluna bir tane geçirdi. "Hey sana kaç kere insanlara böyle yapmamanı söyledim. Baksana ne kadar rahatsız oldu." Şaşkınlıkla bakakaldım. Bu hiç beklemediğim bir tepkiydi. Abisi gözlerini devirmekle yetindi. Kız bana tekrar döndü ve bu sefer kolumu tutup beni yerden kaldırdı. Bunu yapmasını engelleyemeyecek kadar kafam karışıktı.
"Ah iyi ki görmüşüz seni yoksa çok kötü yaralanabilirdin. Evin nerede seni oraya kadar bırakalım." Durmak bilmeden konuşurken bir yandan da toz toprak olan üstümü temizliyordu. Kendime gelerek kolundan sıyrılıp ondan uzaklaştım. İstemediğim bu yakınlık beni oldukça rahatsız hissettirmişti. Utanarak ellerini arkasına götürdü.
"Üzgünüm ben-" konuşmasına izin vermeden sözünü kestim
"Teşekkürler ama gerek yok. Kendim gidebilirim." Dedim soğuk bir sesle. İncinmiş bakışları kendime kızmama neden olsa da bunu belli etmedim.
"Oh peki öyleyse." demekle yetindi. "Okul da görüşürüz" demeyi de ihmal etmedi.
Dönüp gitmeden önce abisine takıldı gözlerim. Bakışları notumu tamamlamış gibiydi ve kesinlikle kaldığımı gösteriyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y KARAKTERİ
قصص عامة'Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor' demiş bir yazar. İlk okuduğum da küçük zihnimi çok etkilemiş ve gözlerimin içi parlayarak ana karakter olmamın verdiği haklı gururla göğsümü gere gere dolanmıştım. Lakin işlerin hiçte böyle olmadığını z...