'Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor' demiş bir yazar. İlk okuduğum da küçük zihnimi çok etkilemiş ve gözlerimin içi parlayarak ana karakter olmamın verdiği haklı gururla göğsümü gere gere dolanmıştım. Lakin işlerin hiçte böyle olmadığını zamanla öğrenmiştim. Herkes kendi hayatında başrol olamıyordu. Çoğumuzun hayatı seçilmiş kişilerin parlamasını sağlamak üzerine kuruluydu. Tıpkı figüran bir oyuncu gibi bir an da var oluyor ve sessiz sedasız yok oluyorduk. Mutlu sona ulaşanları tebrik eden halkın arasında yüzümüz belirsizce çiziliyor, havaya kaldırdığımız ellerimizle gül uzatıyorduk.
Olağan durumla yüzleşmem ki figüran olduğumu kabullenmem vaktimden epey götürse de zamanla gelen umursamazlık işimi kolaylaştırmıştı. Zira ana karakter olmak pek de heveslenecek şey değildi. Başınız beladan kurtulmuyor, istemediğiniz insanlar ot gibi burnunuzun dibinde bitiyordu. Yani en iyisi tepkisiz kalıp hayatın akışına göre yaşamaktı. Müdahale olmadan kaderin biçtiği rolü oynayarak.
Her ne kadar umursamaz ve sıradan bir hayat yaşasam da olaylar hiç de istemediğim ve yüzümü buruşturacak kadar pis kokan belirsizliğe evirilmeye başladı.
Angarya işlerden oldum olası nefret etsem de hocanızın gözünü belerte belerte elindekileri hızla elinize tutuşturunca reddetmeye pek de şansınız olmuyordu. Sırf bu yüzden okuldan geç ayrılmış ve bu belayı başıma saracak o hamleye istemeden düşüvermiştim. Ağaçlı yoldan aşağıya inerken okulun duvarıyla alelade bir evin arasındaki dar sokaktan bir çığlık yükselmiş, ben olduğum yerde donarken etrafta başka kimsenin olmaması cesaretimi daha da kırıvermişti.
İkinci çığlığı duyduğumda ben de korku namına bir şey kalmamış ve yardımseverliğim mantığımı def ederek bayrağı eline almıştı. Sağduyum polisi aramış ve cesaretim o yöne seğirtmişti. Ara sokağa girdiğim de bizim okulun tanıdık formaları gözüme çarpmıştı. Üç kişiydiler ve bir kız öğrenciyi resmen ablukaya almışlardı. Çığlığın kaynağına bakılacak olursa önde olan kıza küçük bir bıçak doğrultmuştu ve oldukça tehditkâr şekilde sallıyordu.
Öfkeyle ateşlenen adrenalin vücudumu tamamen ele geçirmiş ve ben daha ne olduğunu anlayamadan yerden bulduğum bir taşı çoktan saldırganın kafasına atmıştım. Taş tam kaşına isabet etmiş ve oluk oluk kanarken dört şaşkın ki biri öfkeliydi de bana dönüvermişti.
Hırsımı alamayarak " Bırakın onu" diye oldukça klişe bir lafla bağırmıştım. Tüm bu kargaşa 3 saniyeliğine duraksasa da çok fena bir şekilde başka bir yöne hemen evrilivermişti. Üçü de bana dönmüş ve ben o zaman çok fena faka bastığımı anlamıştım. Okulun en belalı tipine bulaşmıştım ki çete üyesi olduğuna dair söylentileri sağır sultan bile duymuştu daha ne olduğunu anlayamadan bıçakla bana atılmıştı.
Normal de aramızda aptalca bir konuşma geçmesini beklesem de ki bana zaman kazandıracağını düşünmüştüm ama şansım çölde kutup ayısıyla karşılaşmak kadar yardımcı olduğu için pek de şaşırmamıştım.
Pozisyonumu alırken rastgele gelen saldırıyı bloke etmem kolay olmuştu. Elindeki bıçak fırlayınca saldırganca tavrı daha da körüklenmiş ve işimi kolaylaştırmıştı. Ardı arkası kesilmeyen tekmelerimi hırsla savururken resmen korkudan ve adrenalinden ne yaptığımı bilmiyordum. Güçlü bir el kolumu kavradığında anca kendime gelebilmiş ve tanıdık mavi üniformaları görünce arkaya kıvrılan elimin acısını bile görmezden gelmeme neden olan rahatlamayla dolmuştu içim. Ama bu durum kısa sürmüş ve yerde kıvrananları gördüğümde midem düğüm düğüm olmuştu.
Polis memuru bilgisayarının ardından bana bakarak tek kaşını kaldırdı. Gözlerinden okunan inançsızlığı görebiliyordum lakin arkama kayınca bakışları tatmin olmuş olacak ki klavyeyi tıkırdatmaya tekrar başladı. Anlattıklarımı başından sonuna kadar dinleyen babam yanımda her bir sözümde daha da kasılıyordu sinirlendiğini yere ritmik şekilde vurduğu ayaklarından anlayabiliyordum. Ona sadece göz ucuyla bakmakla yetindim öyle ki utancımdan kaldıramadığım başım arkamdan gelen bağrışa rağmen kalkmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y KARAKTERİ
General Fiction'Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor' demiş bir yazar. İlk okuduğum da küçük zihnimi çok etkilemiş ve gözlerimin içi parlayarak ana karakter olmamın verdiği haklı gururla göğsümü gere gere dolanmıştım. Lakin işlerin hiçte böyle olmadığını z...