2

154 11 10
                                    

Yanlış zamanda doğru kararlar almak imkansızdı.


Dün gece babasının aramasını görünce paniklemiş ama kendinden ödün vermemişti. Sesini kullanmayı iyi biliyordu. Ama bir sonraki sefer şanslı olacak mıydı bu düşünülmeliydi.

Sabah aklında kaldığı kadarıyla tekrar yolları gezdi. Bakmadığı taş arası kalmamıştı. Artık içindeki minik umut tanesini yitirmiş halde yürüdü. Ayakları nereye gidiyordu emin değildi. Sadece durup beklemenin bir çözüm yolu olmadığını biliyordu.

Birden kendini kenara çekilirken buldu. Ne oluyordu?

"Neden etrafına bakmıyorsun? Ölmek üzereydin."

"Ah, farkında değilim. Özür dilerim. Ve teşekkür ederim."

Onun yaşlarında olduğunu düşündüğü kişiye karşı mahcubiyetini ve minnettarlığını belli edip yoluna devam etmişti.
Kendine kızmayı ihmal etmiyordu.
Farkında olmadığı bir şey daha vardı. Her yerde onu arıyorlardı.

Yolun bitmeyeceğini anlamış bir yerde oturmuştu. Karnı da acıkmıştı. Ama bunu karşılayacak parası maalesef yoktu. Biraz dinlenip yoluna devam etmeyi seçti. Eve kadar aç kalabilirdi. Dayanabilirdi.

Arabaların işlek geçtiği sokaklardan geçiyordu. Ne kadar değişmişti buralar. Çocukluğundaki gibi değildi hiç bir yer.

"Sanırım küçük beyi gördüm." Demişti biri. Yakalanmış mıydı? Belki başka birisi için demişlerdi. Arkasına bakmaya korkuyordu. Ama adımları hızlanmıştı. Sesler giderek yakınlaşıyordu.

Koşmaya başladı. Önünde ne varsa çarpıyor ama düşmemek için direniyordu. Nasıl anlamışlardı burada olduğunu nasıl bulmuşlardı?

Girdiği bir ara sokakta sol kapısı açık bir araba çıkmıştı karşısına hiç düşünmeyip bindi. Kaybedecek vakti yoktu.

Anahtarının üzerinde olması bir şanstı. Tam çalıştırdı yan kapısı açıldı. Gelene baktı. Bu o kişiydi, hayatını kurtaran yabancı. Bir şeyler diyordu. Büyük ihtimalle kızıyordu. Dediklerini duymadı çünkü duyamayacak kadar kaçmaya odaklanmıştı.

Araba kullanmayı biliyordu. Ama pek kullanmıyordu. Çünkü hep şoför yardımı ile seyahat ediyordu. Babası direksiyon başına geçmesini pek istemiyordu.

Araba çalışmış son hızda gidiyorlardı. Yanındaki kişi sürekli konuşuyordu. Jimin dayanamayıp patladı.

"Her ne diyorsan sus artık. Çünkü bunu yapmak zorundayım. Ölmek istemiyorsan, sus."

Susmuştu. Yoluna devam eden jimin aynaları göz ucuyla takip ediyordu. Kimsenin peşlerinden gelmediğini görünce rahatlamıştı.

Arabayı kenara çekip gitmeyi düşünürken planı dışında gerçekleşen minik kaza başına başka bir sorun açmıştı.

Arabadan inip çarptığı direğe ve yamulmuş kaportaya baktı.

Diğer kişi arabadan iner inmez Jimin'i yakasından tutup yumruğu geçirmişti.

"Seni lanet olası!. Beni ne kadar masrafa soktuğunun farkında mısın? "

Jimin yediği yumruk ile sebep olduğu şeyin farkına varmıştı. Teni hassastı. Anında şişmiş patlamıştı kaşı. Eliyle sildi kaşından sızan kanı, ağlamak üzereydi. O böyle bir şeye sebep olacak biri değildi. Hiç böyle ciddi bir kavgaya da karışmamıştı.

Ağlıyordu. Diğer kişi ağladığını görünce göz devirip ileri gittiğini düşünmüştü. Ama bu düşüncesi çok uzun sürmedi. Masum yüzlü bir şeytan olmadığı ne belliydi.

Bad Romeo Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin