7

89 9 5
                                    

Bildiğimiz her şey gerçek miydi?


Jungkook takip ettiği araba durunca gelmiş oldukları yerin konumunu Namjoon'a göndermişti. Tekrar gelirse bulması kolay olmalıydı.

İçeri şuan girmesi mümkün değildi. En azından yerini bulmuştu içeri girmeyi ertelemeliydi.

Yoluna devam etti. Başına gelen bela onu çok zorlamıştı. Yaptığı iş hiç affedilir bir suç değildi. Bu hayatı boyunca hapis demekti.

Aklına sarhoş oldukları gece gelmişti. Araba için yarabandı kullanması..
Sabah olunca kaçması..
Bembeyaz teni..
Dolgun dudakları..
Minik elleri..

Arabayı ani bir frenle durdurdu. Bu hız onun başını direksiyona çarpmasına sebep olmuştu.

'Kendine gel aptal, o ,kız arkadaşının seni aldattığı adamın kardeşi!'

Kim bir yabancıyı hiç bir şey yokken bu kadar düşünürdü. Amacı var mıydı? İntikam..

Hadi ama bunu yeni öğrenmişti. Ama neden olmasındı.

Evet, intikam olmalıydı. Hem garajı hem kız arkadaşı için.

___

Jimin birkaç gün daha o evde kalmıştı. Babasının emri ile şimdi geri dönüyorlardı.

Bu zamana kadar taehyung ile konuşmuş Londra'ya dönmek için güzel bir bahane bulmuşlardı. Bunun için hazırlanmıştı.

Eve girdiklerinde ailesinin yemek odasında onları beklediği haberini alıp odaya yönlendirilmişti.

Park ailesi yemek için hazırlanmış içeri giren kişi ile tam olduklarından emin bir şekilde masaya geçmiştiler.

Sıkıcı bir yemek oluyordu. Çünkü kimse konuşmuyordu. Jimin abisi ile karşı karşıya oturmuştu. Arada göz göze geliyorlardı. Samimi olmayan gülümseme vermişti kardeşine.

Jimin yemeği ile oynuyor arada yemek için kaldırdığı çatalı yine tabağını karıştırırken buluyordu kendisini. Babasının seslenişi ile çatalını bıraktı.

"Bir sorun mu var oğlum?"

Evet var baba.

Bay Park peçete ile ağzını siliyor bir yandan oğlunun ağzından çıkacak kelimeler için hazır bekliyordu.

"Hayır, bir sorun yok. Sadece yemek yemek istediğimden emin değilim."

Başını sallayıp suyunu içti Bay Park.
Jimin ise kalkıp gitmek istiyordu.

Yemek tabağı ile oynamaya devam ederken mide bulantısı ile küçük bir öğürme sesi yankılandı odada. Tüm gözler ona dönmüştü.

Ağzını eliyle kapatıp sandalyenin düşmesini umursamadan banyoya koştu. En yakın lavaboya çıkarmıştı içindekileri. Boğazı yanıyordu. Kusmanın verdiği halsizlik ile olduğu yere yığılmıştı. Bedeni titriyordu şimdide.

Düzeltmek isterken daha da batırıyordu.

Kapı sesi duymuştu ama bakacak halde değildi. Banyoya gelen kişi dadısıydı. Jimin'in yanına eğilip terden ve sudan ıslanmış saçlarını geriye tarayıp şefkatle sarıp sarmaladı. Jimin ağlıyordu.

Elini yüzünü yıkayıp Jimin'in odasına gittiler. Pijamalarını giydirip yatağına yatırdı. Küçük bedeni yatakta büzülüp yatınca daha da küçülmüştü.

Uyuyana kadar başında bekledi. Saçlarını okşamıştı uyuyana kadar. Uyuduğu zaman ise toparlanmış odadan çıkacağı sırada kapının önünde bekleyen Bay Park ile karşılaşmıştı.

"Bay Park, jimin..oğlunuzu soracaksanız eğer uyudu efendim."

"Hayır. Bayan Kim, biraz konuşabilir miyiz?"

"Tabi efendim."

Bay Park'ın çalışma odasına gidiyorlardı. Etrafta kimsenin olmamasına dikkat ederek yürüyordu Bay Park. Sanırım konuşmak istediği konu kimsenin duymasını istemeyeceği kadar önemliydi. Bu bayan Kim için daha çok gerginlik demekti ve tehlike.

Odaya girdikleri anda kapıyı kilitlemişti. Ses yalıtımı olan oda içerideki sesin dışarı çıkmasını engelliyordu.

"Mariah, ben korkuyorum."

Çaresizlik gözlerinden okunuyordu. Bu gözler Kim Mariah için yabancı değildi. Buna bir kez daha şahit olmuştu.

"Efendim. Ben.."

"Ya oğlumda annesi gibiyse..ben onu kaybettim. Bir kayıp daha vermek istemiyorum."

Kadın o günü hatırladı.

Bay Park'ı..

O, dünya üzerinde görülen bir mucize sayılıyordu. Jimin'in annesi ve babasıydı.

"Size söz veriyorum efendim. Jimin'e daha çok dikkat edeceğim. Emanetimi canım pahasına koruyacağım."

_____

Tertemizdi sanki dünya gözlerimi açtığım anda, hiç düşünmeden inandım masal tadında yarınlara..

Yalanlar ortasında kalmış tüm çocukluk anılarım. Çizgi romanların dışında bir kahraman bulamadım kendime. Toz pembe olmasaydı keşke tüm rüyalarım.

Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım. Aldığım bazı cevaplar ise hep yalanmış hep yalan..

Gözlerimi açtığımda bir sabaha daha uyanmanın verdiği sorumluluk beni kalkmamam için ikna ediyordu. Yattığım yerden perdenin açık bıraktığı kadar gökyüzüne baktım.

Kara bulutlar..

Yağmur yağıyordu. Gökyüzü bile ruh halime eşlik ediyor gibiydi. Buğulanmış gözlerimi çektim pencereden tavanla buluşturmuştum. Bir süre seyrettim.

'Öggk'

Midem bulanıyordu. Yataktan kalkmak için hareket ettim fakat geç kalmıştım. Olduğum yere çıkardım. İçimdeki iğrenç sıvı boğazımı yaka yaka çıkmıştı. Etrafın kirlenmesi şuan için düşündüğüm en son şeydi.

Sesim duyulmuş olmalı ki dadım Mariah gelmişti.

"Bebeğim burdayım." Saçlarımı düzeltmiş ardından alnıma masaj yapmaya başlamıştı. Her midem bulandığında bunu yapardı.

Yerleri temizlemeleri için yardımcıları çağırmıştı. Bu sırada beni de unutmamıştı. Hazırladığı su ile ağzımı silmişti.

Duş alacak halim yoktu. Duşa girmem için konuşma yapmıştı. Ama şuan değildi. Yatmak istiyordum. Tartmakta zorluk çektiğim bedenim kendiliğinden geriye yıkılmıştı. Artık yatıyordum.

"Senin için bir şeyler hazırlamamı ister misin? Yemek yemediğini biliyorum bebeğim. Lütfen seni böyle görmek..üzülüyorum."

Konuşmak için hareket ettim ve buna öksürük mani olmuştu.

"Mama hayır. İstemiyorum."

Yanıma oturmuştu. Biraz eğilip saçlarıma öpücük bıraktı.

"Doktor çağırmak zorundayım. Bana kızma olur mu? Bu halin beni korkutuyor."

Mideme ara ara vuran ağrılar ile yüzümü buruşturdum. Mama benim için endişeliydi bunu görebiliyordum. Ama istemiyordum. İyi olmak iyileşmek..

"Lütfen. Mama lütfen."

"Özür dilerim bebeğim. Bay Min' i aradım."

Aramızdaki konuşma son bulmuştu. Bay Min gelmiş muayene etmişti. Babam tüm bu anlar olurken beni uzaktan izlemişti.

Kendi elleri ile yaptığı bu eseri yıkılmış halde seyretmek ona ne hissettirmişti?




Bad Romeo Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin