Herkese tekrardan merhaba ! Kitaba olan ilginiz gün geçtikçe artıyor ve benim buna oldukça minnettar olduğumu bilmenizi isterim.
Sizin yorumlarınız, eleştirileriniz benim için çok değerli hepsini dikkate alıyor, kurgumu etkilemeyecek şekilde kullanmaya çalışıyorum bu yüzden her görüş benim için oldukça kıymetli bilmenizi isterim. Saygı çerçevesi içinde dile getirilmiş her yorumu itina ile dikkate alacağıma hiç kuşkunuz olmasın.
Uzun lafın kısası, herkese keyifli okumalar dilerim. Sürçü lisan ettiysem de affola, beğenilerinizi eksik etmezseniz de bu yazarı çok mutlu edersiniz ...💕
Anne... Kelimelere sığamayacak kadar büyük bir değer olması lazımdı şu fani dünyada. Son nefesini verirken bile birinin canı için kendi canını vermekti benim için. Benim anne bildiğim öyleydi... Selami Baba'nın dediğine göre annem beni araba kazasında korumasaymış, ablam şu dünyayı belki de tek başına sırtlanıyor olacaktı.
Nice romantik tanımlar varken anne için, benim anne ile ilgili tecrübe ederek öğrendiğim tek bilgi buydu. Sezen, onları biraz hatırladığını söylerdi onları anmak istediğinde. Temizlik yapmayı, yemek yapmayı ama en çok da babam geldiğinde yaptığı yemekleri ona yedirmeyi sevdiğini söylerdi. Ardından da babamdan aldığı öpücükle nasıl yüzünde güller açtığını anlatırdı.
Şen şakrak halinin yanında oldukça baskın, dominant bir karakteri olduğunu da hatırlar Sezen... Her şeyi saate göre düzenlemeyi, insanları organize etmekte doğal bir yeteneği olduğunu hatırlarmış. Babamın nasıl annemin gözünün içine baktığını, ağzından çıkacak kelimeyi beklediğini anlatırdı.
En çok ilgimi çeken konu ise sesinin çok güzel olduğuydu. Belki de Sezen'e güzel gelen sesi, eminim ki ben de duysam bana da bülbül gibi gelirdi. Ama sesinin güzel olduğuna kati suretle inanırdı çünkü babamla oturdukları bazı gecelerde babamın annemden bir şarkı okumasını özellikle rica ettiğini hatırladığını söylerdi.
Anne ne demek bilmeyen bir kız olarak anneler ve çocukları ile geçiyordu hayatımın şu günleri... Baba neydi, anne neydi, bir evin içerisinde anne ve baba ile bir gün nasıl geçerdi ya da bir insan ailesine nasıl sırtını dönebilirdi anlayamazdım. Tek, canı gönülden anlayabileceğim insanlar benim gibi olanlar olabilirdi.
Şimdi saçları parmaklarımın arasından tel tel akan çocuğu bu kadar benimsememin sebebi de bu muydu ? Aynı yerden kanıyor oluşumuz muydu beni ona bu kadar çeken ? Neydi beni ona bu kadar çeken ? Nasıl da farklı hissettiriyordu her şeyden ?
Burnuma gelen lavanta kokusu, onun kokusunu bastıramıyordu bende. Burnum saçının diplerindeydi. Hastalığı, düşündüğüm en son şey bile değildi benim için. Onun için 40 gün yatmayı göze alırdım bir gülümsemesi için...
Saat gece yarısını saatler geçmiş, ben konumumu değiştirmiştim. Artık yatağının ucunda oturmuyor, vücuduna göre oldukça büyük kalan yatağın köşesinde onun gibi uzanıyordum. Uzandığımı hisseder hissetmez kollarını üzerime dolamış, saatlerdir gerçekleştirmek istediğim sarılmayı bana uykusunda bahşetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şefkat Öğretmeni
General FictionKollarından kurtulmuş kendimi ondan en uzak yere atacakken belime sarılan kollar ile olduğum yere tekrardan çivilendim. "Bırak beni !" diye nafile bir çabayla birkaç kere daha kurtulmaya çalıştım. Sadece kendimi yormaktan başka bir sonuç alamadım. B...