Herkese Merhaba ! Öncelikle tekrardan hepimize geçmiş olsun. Yine ve yeniden sallandık...
Daha fazlasının olmaması için dua etmek dışında yapabileceğimiz hiçbir şey yok maalesef... Umarım aynı sahneleri tekrardan yaşamayız.
Size söz verdiğim gibi en kısa sürede yetiştirmeye çalıştım. Umarım bu kadar kısa sürede olmasına rağmen beğenirsiniz 🙏🏼
Oy ve yorumlarınızı büyük bir heyecanla bekliyorum. Keyifli okumalar diliyorum...
Doğru neydi ?
Doğruları kim belirlemişti ? Kimin doğrularıydı zihnimizde dönen yargılar ? Herkes kendine ait doğrusunu savunursa kimin doğrusu baskın gelecekti ?
Kadın hakları... Bize göre tartışılmaya bile gerek görülmemesi gereken mutlak bir doğru iken neden başka bir ülkede lafı dahi edilemiyordu ?
Hırsızlık, cinayet, gasp gibi kan dondurucu vukuların doğru yanlış hükmünü kim vermişti ? İhanetin suç olduğuna kim hükmetmişti ? Kutsal kitaplarda yer alan bu suçlar, o tarihlerden önce hayatın gündelik akışı içerisinde mazur mu görülmüştü ?
Doğruluk dediğimiz kavram mutlak olsaydı istisnalar olabilir miydi ? Adam öldürmek suçtu, yanlıştı, cezalandırılması gerekiliyordu. Doğrular mutlak olsaydı eğer meşru müdafaa kavramı doğar mıydı şimdi ?
Devran belki de bu yüzden hayatını arafta yaşıyordu. Onun doğrusu onun yanlışı vardı. Yeri geliyor vicdanının sesi oluyor, yeri geliyor içinde alevlerin arasında can bulan şeytanını barındırıyordu. Yaptığı belki de çok yanlıştı. Eğer bir toplumda yaşıyorsa o toplumda uyması gereken belirli başlı doğrular vardı. Ama o hep aykırıydı. Mesela zamanında annesine bir kadını hamile bıraktığını söylediğinde annesi bayılmanın eşiğinde bile artık o kadınla evlenmesi gerektiğini söylemişti. Halbuki o, bunu hiçbir zaman istememişti. İki kişinin de dalgınlığının en mükemmel sonucu olan Kuzey, üzerini örtmek için evlenmek zorunda kaldığı bir suç değildi Devran'a göre. Devran'a göre bir çocuk, iki kişinin bir müesseseye girmesini gerektiren bir yanlış olmamalıydı. Ama yine de bulunduğu coğrafi konum ve annesine olan hürmeti, ona bunu zorla dayatıyordu.
Ama topluma göre yanlıştı. Kuzey'in annesi yaşasaydı eğer , bir gün Türkiye'ye taşınacaklar ve de mutlaka nikah kıyacaklardı. Eninde sonunda pes edecekti Devran. İstemeyerek de olsa kutsal gördüğü bir makama bir dayatma yüzünden oturacaktı maalesef.
Tıpkı Kuyu gibi... Kuyu'da da Devran'ın alemine göre yapması gereken görevlerden biriydi. Oradaki adamlara göre doğru, bir Korzade'nin oraya oturmasıydı. Halbuki şu anda sokakta 10 tane adam çevirse bunun tam zıttını savunur, bir de polisi ararlardı. Bu yüzden Devran hayatını arafta bırakmıştı. Ne söküp atabiliyor ne de içine girip karışabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şefkat Öğretmeni
General FictionKollarından kurtulmuş kendimi ondan en uzak yere atacakken belime sarılan kollar ile olduğum yere tekrardan çivilendim. "Bırak beni !" diye nafile bir çabayla birkaç kere daha kurtulmaya çalıştım. Sadece kendimi yormaktan başka bir sonuç alamadım. B...