Herkese Merhaba !!
Nasılsınız ? Umarım hepiniz iyisinizdir...
Neden bilmiyorum ama bu hafta ayrı bir burnumda tüttünüz. Bölüme geçmek olursak, benim için yazması en zor bölümlerden biri oldu. Çünkü özel hayatımda kendime asla yazma ortamı oluşturamadığım bir süreçteydim. Üstünüze afiyet oldukça hareketliydim🥰
Ama yine de en sevdiğim bölümlerden biridir kendisi. Umarım siz de benim kadar seversiniz.❤️
Bir de küçük bir şeye daha değinmek isterim ki kitap ile ilgili çok güzel yorumlar, çok güzel iltifatlar, çok değerli eleştiriler alıyorum. Kitabı sevenler kadar sevmeyenler de var herkese karşı sonsuz saygım var. Benim platformum oldukça eleştiriye açık sadece siz değerli okuyuculardan tek şartım, saygı çerçevesini aşmamak... Sosyal medya dili dolayısı ile belki size normal geliyor olsa da lütfen çift yönlü düşünelim yoksa her eleştiri benim için çok kıymetli. Hepsini de uygulamaya gayret ediyorum.❤️❤️
Şimdi ise Keyifli okumalar diliyorum. Sürçü lisan ettiysek affola, yorumlarınızı ve de küçük kalbinizden yıldızlarınızı da merakla bekliyorum... 💖
İnsanoğlunun hayatı, han gibidir. Gelip geçen misafir olur gider. İnsan da zaten misafiridir üzerinde yaşadığı ahir dünyanın... Gelip geçici olduğunu sürekli unutsa da bugün vardır yarın yok...
İnsan, ömrüne yüzlerce insan sığdırır. Bir günde onlarca insanla görüşür, tanışır. Kimi internette konuştuğu kişiyi ilk defa yüz yüze görür, kimi yeni komşusuna bir kalıp kek götürür, kimi de yeni girdiği işte onlarca insanla muhattap olur.
Adabı vardır her bir tanışmanın. Kibar ve güleryüzlü olunur. İlk önce isimler bahşedilir karşılıklı. Sohbet sıcak devam ediliyorsa derinlere inilir. Yaşlar sorulur, nerelisin denir, orta yaşta bir kadınsanız bir de medeni durum sorulur.
Böyle böyle kabataslak bir imaj çizilir karşılıklı. Ama tanışmak, tanımak bu değildir. Günümüzde böyle olsa da bu olmamalıdır. Yüzümüze gülen bir adamın evinde kaç gülüş söndürdüğünü bilemeyiz. Ya da tokalaştığınız o kadının elinde kaç kişinin kanı olduğunu da...
Ama hayat buydu... Diğer türlü düşünmek, öyle yaşamak paranoya olurdu. Pollyanna gibi yaşayıp cin gibi olmak lazımdı.Ben de çok yanılmıştım. Başta öz ablamı tanıyamamıştım. Bu dünyada kalan yetim ve öksüz iki gül goncasıydık biz benim nezdimde. Kökümüz, toprağımız birdi bizim. Sımsıkı tutunmuştuk birbirimize, hiç bir fırtına devirmesin diye. Ama kökümüz sağlam değilmiş meğerse. İlk fırtınada almıştık darbe.
Bana inanmayışı, güvenmeyişi ya da inanmak istememesi... Adı ne olursa olsun şu yaşıma kadar aldığım en mühim ders olmuştu bana. Bana, daha ablamı bile doğru dürüst tanıyamadığımı göstermişti. Bir tokat gibi çarpmıştı utandığım gerçekler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şefkat Öğretmeni
General FictionKollarından kurtulmuş kendimi ondan en uzak yere atacakken belime sarılan kollar ile olduğum yere tekrardan çivilendim. "Bırak beni !" diye nafile bir çabayla birkaç kere daha kurtulmaya çalıştım. Sadece kendimi yormaktan başka bir sonuç alamadım. B...