8. Bölüm

14.1K 592 16
                                    

Kuru dudaklarıma fındıklı kahvemi götürmek üzereyken Timuçin'in sesiyle duraksadım
"Kimseye söyledin mi ?"

Şaşırmama mani olamamıştım yoksa Onur hocaya yaptıklarımı öğrenmiş ve ondan başka bilen olup olmadığını mı soruyordu?
"N-neyi?" diye kekeleyerek sorduğumda neesini seslice dışarıya verdi. Dillendirmek için cesaretini topluyor gibiydi buda nefeslerimin sıklaşmasına ve kalbimin artık göğüs kafesime sığmamasına sebep olmuştu.

Biraz daha durup birden "Hastalığımı" diye yanıtladığında içimde birşeyin patladığını ve korkumun yerini suçluluk duygusuna bıraktığını hissettim. Ah ne kadar da salaktım, şu aralar gerçekten kendimden iğreniyordum.
"Elbette hayır. " diye kısa ve öz bir şekilde yanıtladığımda mahçup bir şekilde başını eğdi.
"Timuçin, neredeyse her doktor kontrolüne geldim ve ne söylerse pür dikkat dinledim. yanlış anlama hastalığını hafife almıyorum ama doktor fön makinesinden uzak durursan kontrol altına almanın ve tedavi etmenin çok kolay olacağını söyledi üstelik tam da zamanında tedaviye başlamışız, bu yüzden rahat ol kısa zamanda iyileşeceksin biliyorsun moral çok önemli." dediğimde minnetle gözlerime baktı
"Seni seviyorum kardeşim."
"Bende seni seviyorum Timu."

* * *
3 hafta...
Sezekle neredeyse her gün tartıştığımız ve Onur hoca'nın her seferinde onun tarafını tuttuğu 3 yorucu haftanın ardından nihayet günlerden cumartesiydi...
Anneannemlere ziyarete gitmek için hazırlanıyorduk. Siyah beyaz çizgili kazağımın altına gri eşofmanımı çekerek oldukça rahat bir şekilde giyinmiştim. Kardeşim ve çok sevgili(!) ebeveynlerimin de hazırlanması üzerine evden çıkmak için önümüzde hiçbir mani yoktu.
Kapıdan çıkıp spor ayakkabılarımı merdivende giyindim. İlk defa kendimi mutlu hissediyordum. Annem evden çıktığında ona asla yapmayacağım bir şey yaparak gülümsedim. Ardından babama da aynı şeyi yaptıktan sonra asansöre binmek için düğmeye bastığımda arkamdan babamın sesiyle olduğum yerde donakaldım.

"Bu ne kılık lan?. Sana üzerine kabanını giyinmeni söylememiş miydim? kaçıncı bu! İnsanda biraz utanma olur pislik! Yarın öbür gün Selim'in kızının giydiklerine bak diye arkamdan laf getirince mutlu mu olacaksın ha?!" diye ardı ardına sıraladığında olduğum yerde donakalmıştım. Ne vardı kıyafetimde kim, ne diyebilirdi ki? Zaten liseye başladım başlayalı aramızın kapanmamak üzere açılmış olduğu babam artık beni yıkmak için giriştiği acımazsız oyununu bitirmek ve muhtemelen beni öldürmek için çabalıyordu yoksa bir babanın kızına bunları nasıl söyleyebilediğini aklım almıyordu. Hayır yani küçük yerde yaşıyoruz eyvallah da ben şort mu giydim? Askılı mı giydim? Bikini mi gidyim? Eşofman lan eşofman!!

Kendime geldiğimde asansör çoktan beni almadan hareket etmişti bile. Göz pınarlarımı zorlayan gözyaşlarımın birkaçına düşmesi için izin verdim. Ve merdivenleri kullanarak aşğıya indim. Son basamaklara yakın kendimi toparlayıp çatık kaşlı herkesten ve herşeyden tiksinen ifademi suratıma geçirdikten sonra aşağıya indim ve o lanet suratlılarla aynı arabaya bindim...

Anneannemlerin çiftliğine vardığımızda sevinçten uçmak üzereydim çünkü dedemi çok seviyordum o bana babamın vermediği sevgiyi ve ilgiyi veriyordu. Onu asla kıramaz ve onun yanında hiçkimsenin yanında olmadığım kadar özgür hissederdim. O benim babamdı, o benim dedemdi, kısacası herşeyimdi.
Arabadan kimseyi beklemeden indiğimde kapıyı teyzem açmış ve bize en içten gülücüklerini gönderiyordu. Ona ve Anneanneme de sarıldıktan sonra içeri geçerek dedemi aramaya başladım. Odasının kapısını çalmadan açtığımda yatağında uyuduğunu gördüm.
"Dedeciğimm" diye seslendiğimde uyku mahmuru gözlerini aralayarak bana gülümsedi ve yanına geçmem için yatağın diğer tarafını eli ile işaret etti. İkiletmeden yanına yatıp omuzuna başımı yaslayarak kolumun birisini üzerine koyduğumda hayatımda hiç uyumadığım kadar huzurlu bir uykunun kollarına kendimi bıraktım.

* * *
"Sonra ne olmuş dede"

"Sonra küçük kedi çeşmeden suyu alıp tarlaya, tarladan otu alıp ineğe, inekten de sütü alıp nineye geri götürmüş ve birdaha süt çalmayacağına söz vererek kuyruğunu nineden geri almış" diyerek kitabın kapağını kapattı. Yıllardır ondan dinlemekten bıkmadığım bu masalın sonuna geldiğimizde güneşten açamadığım gözlerimi kapattığım sırada evin içinden gelen annemin sesiyle yüzümü buruşturdum.

"Derin kızım gel portakal sularını al dedenle için yanmışsınızdır güneşin alnında"

'Şuna bak istediğine nede güzel ilgili anne rolü yapıyor!' diye düşünerek dedemin yanağına bir öpücük konurdum ve hamaktan kalktım. Geniş ve çiçekli bahçenin taşlarla belli edilmiş yolundan içeriye geçtim ve üzerinde portakal suları ile anneannemin yaptığı keklerin olduğu tepsiyi alarak tekrar dışarıya çıktım. Hoplaya zıplaya geldiğim yolu portakal suları dökülmesin diye çok dikkatli bir şekilde dönüyordum. Beni gören dedem yüzüne o taptığım gülüşünü yerleştirerek hamaktan kalktı ve çardağa yürüdü. Bende arkasından giderek masaya portakal suları ve kurabiyeleri dizerek dedemin karşısına oturdum. Dedem bana Hindistan cevizi kokulu elleriyle bana kekleri yedirirken bense bir taraftan portakal suyunu içiyor öteki taraftansa bana birkaç ay yetebilecek kadar huzur depolamak istiyordum.

Annemle eskiden aramız çok iyiydi. Bana kendi zorlu hayatını ve ailesini anlatırdı. Bana dedem ile ilgili despot, suratsız, ve aşırı kural düşkünü birisi olduğunu söylüyor ve bununla ilgili birçok kanıtlayıcı nitelikteki hatıra anlatıyordu. Ucundan köşesinden dedemin davranışlarına yakın davranışlar yakalasamda şu anda bana kurabiye yediren Vasip ile annemin anlattığı Vasip çok farklıydı. Belki yalan söylüyordu belki de ben onun yumuşak ve sevgi dolu dönemine denk gelmiştim bilemiyorum... Tek bildiğim hayatta en sevdiğim, tek sevdiğim kişinin o olduğuydu.

Dedem cebinden telefonunu çıkartarak
"Deroş şunun duvar kağıdını değiştirsene, camii de falan çıkarttığımda.."

Ne demek istediğini anlamıştım. Dedem yeni telefon aldığında duvar kağıdını kendi resmim yapmıştım ve camii, kahve gibi yerlerde açtığında dikkat çektiğini, çekmese bile beni kıskandıhğını anlayabiliyordum.

"Tamam dedecim ben hallederim" diyerek telefonunu aldım ve ayarlarından duvarkağıtlarına bakmaya başladık. İkimizin de ortak kararı olması için çabalıyor, arada resimlere ilginç benzetmeler ve komik yorumlar yaparak eğleniyorduk.

Birden bahçe kapısında gördüğüm yüzler sayesinde tüm bedenimi tiksinti kaplamıştı. Gelen kişi dedemin yeğeni ve onun ailesiydi. Aslında onlardan bir zarar görmüyordum ama kızlarından nefret ederdim. Bennur isimli kara kuru tıfıl şey boş bulduğu her fırsatta dedemle konuşmaya, yakınlaşmaya çalışırdı. Pislik!

Gelip dedeme sarıldıklarında ben de kuru kuruya hoşgeldiniz demekle yetindim. Maalesef ki sevmediğim insanlara karşı sevecen olamıyordum.

* * *

Oturduğum kanepede dedeme daha yaklaştım. Dedem ise beni koltuğunun altına alarak saçıma bir öpücük kondurdu ve Yeğeni İsmail abiyle konuşmaya devam etti. Karısı Kevser abla dedemin çayını yenilemek için bardağını alacağı sırada ona mani oldum ve dedemin çayını kendim doldurarak tekrar eski yerimi aldım. Önümüzdeki şekerlerden en sevdiğim olan mor renkliyi açarak dedemin ağzına verdim. O ise bu arada kremalı bisküvilerden bir tanesini ağzıma tepiştirerek çayından bir yudum içmemi sağladı. Bennur'a göz ucuyla baktığımda kıskançlıktan delirdiğini görebiliyordum. Hayır anlamıyorum senin deden yok mu? Git ona yavşa!
O benim dedemdi ve kimseyle ama kimseyle onu paylaşamazdım... Kardeşimle bile paylaşmıyordum.

Bana kıskanç diyebilirsiniz. Evet şu aralar arkadaşlarımı Sezek'den, Dedemi Bennur'dan kıskanıyor olabilirdim ama bunlar sadece benim hayatımdaki olmazsa olmazlarıma özel davranışlardı ve bilinçli yaptığım şeyler değildi. Onlar hayatımı çekilebilir kılan tek şeydi, tek varlığımdı onlar benim bu yüzden onları kaybetmemek için bu kadar kıskanç ve hırçın davranıyordum...
Çünkü onları kaybedersem kendimi de kaybederdim...

Hey, okuduğunuz için teşekkürler! haftaya sınavlarım başlıyor muhtemelen bölüm gelmez bu yüzden böyle bir süpriz yapayım dedim vote ve yorumlar için de ayrıca minnettarım ve yazım yanlışları varsa üzgünüm diğer bölümlerdekileri elimden geldiğince düzelttim nys çok konuştum bb ;D

Özür Dilerim ÖğretmenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin