Konaklardan iyice uzaklaştığımızı fark etmesine rağmen hâlâ beni peşinden sürüklemeye devam ediyordu. Gerçekten... Gerçekten şu anı yaşıyor olamazdık değil mi? Bu delirmiş gibi hareket eden adam benim tanıdığım kişi olamazdı. Hayır, hayır. Kesin gece kıçım açık kalmış ve bu kabusun kucağına düşmeme sebep olmuştu. Evet. Bu kadar mantıksızlığın, tek mantıklı açıklaması buydu...Kolumu bıraktığında bana taraf dönmeden birkaç adım attı ve durdu. Hâlâ bana dönmemişti. Dönmesini istiyor muydum?
Hayır?
Evet?
Gibimsi?
Gibimsi.
İçimde patlamaya hazır bir su balonuymuşcasına gitgide büyüyen korkum kendini her uzvumda hissettirirken tek bir sey düşünebiliyordum.
Kaçmak.
Ondan, arkadaşlarımdan, ailemden, Dünya'dan, evrenden hatta kendimden... Yaşamaktan azad olmak istiyordum çünkü yaşantım boka sarıyordu. Hayatımdaki her şey o kadar büyük bir hızla değişiyordu ki, Kurtlar vadisi gibi birkaç sene sonra herkesin ölüp benim bambaşka bir hayatın icinde tek başıma kalmamdan korkuyordum.
Burun kemerini iki parmağı arasında sıkıp birkaç derin nefes aldıktan sonra arkasına döndü. Yatışmış gibiydi sanki? Evet evet, en azından gözlerinde beni gördüğü zamanki ateş yoktu. Yoksa var mıydı? Evet vardı.
"Bak..." diyerek durdu. Sesi hâlâ sinirli çıkıyordu. Birkaç saniye sustuktan sonra baştan aldı "Bak..." evet. Bu ses desibeli daha iyiydi. "Bu işe nasıl karıştın bilmiyorum. Ve bilinçli olarak yaptığını da düşünmüyorum." son kelimeyi üzerine basa basa söylerken sanki 'Eğer öyleyse vay haline.' demek istiyor gibiydi. "Gördüğün gibi onlar yaşlı. Ve bildiğine eminim ki ben ve benim olmayan evliliğim ile karım konusunda çok fazla konuşuyorlar."
Usulca başımı salladım. Dilimin ucunda birikmiş çok kelime vardı ama söyleyecek cesaretim yoktu. Yine delirmesini ve başka birine dönüşmesini istemiyordum. Başka biri gibi bakmasını istemiyordum.
"Öyle ise böyle birşeyin asla olmayacağını da biliyorsun?" diye daha sakin bir ses tonuyla konuştu. Sanki ben onaylasam bu kabus bitecekmiş gibi bakıyordu artık. Sesimi bulduğum bir anda istedigini yaparak onu onayladım.
"Elbette."
Gözlerindeki yangın bir anda söndü ve yüz hatları yumuşadı.
Elleriyle üzerini düzelterek bir süre daha ne yapacağını bilmez halde etrafına baktı. Sonraysa hiçbir sey söylemeden gitti...
Yaşadıklarımın şokuyla olduğum yere çöktüm. Birkaç dakika sonra gayet normal hissetmeye başlamıştım. Öyle ki, az önce olanların olmuş olduğundan bile şüpheliydim. Bir iz aramak için koluma baktım... Hiçbir şey yoktu. Zaten kolay kolay moraran, narin bir cilde sahip değildim. Bu benim için bir avantaj mıydı, yoksa dezavantaj mı orası meçhuldü. Ancak bundan şu anlık memnundum. Eger kolum morarsaydı bunu açıklayamazdım. Kafamı ellerimin arasına alıp baş ağrımı geçirmek amacıyla önden ve arkadan sıkıştırdım. Bu... İyi geliyordu. Aynı hareketi ellerimi bu sefer başımın iki kenarına koyarak tekrarladığımda ayağıma çarpan kırmızı küçük topla beraber rahatlamak amacıyla kapattığım gözlerim açıldı.
Kafamı biraz kaldırmamla görüş açıma giren küçük erkek çocuğu, hayatın bana nanik deme şekliydi sanırım. Bir seyin şokunu atlatamadan ikincisi geliyordu. Şimdi bu küçük çocuğun ormanda ne işi vardı? Üstelik tek başına. Bir de onu evine götürmekle mi uğraşacaktım? Harika. Gerçekten harika.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özür Dilerim Öğretmenim
Novela JuvenilSahte hesap açarak öğretmenine seni seviyorum dediğinde, başına geleceklerden habersizdi... KİTAP UZUN BİR ARADAN SONRA DEVAM ETMEKTEDİR