Cama yapışmış vaziyette içeride hareketsiz yatan Timuçin'i izlerken düşündüm; O olmasa ne yapardım? Küsüyordum, hayatımdan çıkarıyordum, azarlıyordum bazen ancak onsuz bir hayat hiç düşünmemiştim şu ana kadar. Bu acıttı. Kulaklarımda bana söylediği son sözler yankılandı "Derin... Lütfen beni bırakma lütfen."
Arkadan çığıran bir ses duyduğumda o tarafa baktım. Gül? Onun ne işi vardı burada?
"Derin!" diye bağırarak yanıma koştu ve boynuma sarıldı. Galiba şu an en çok ihtiyacım olan şey buydu. Sarılmak...
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek "senin burada ne işin var?" dedim. En son 8. Sınıfta dershanede görüşmüştük onunla.
"Timuçin bana her şeyi anlatmıştı. Bu gün de onu kontrol etmek için aradığımda telefonu açan adam burada olduğunu söyledi."
Kafamı sallayarak "Ne zamandır biliyordun?" diye sordum.
"En başından beri." diye yanıtladı beni. "Sen ne zaman öğrendin?"
"Yeni sayılır." dedim. "Birkaç ay oldu. Gül ben... Bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum. Anlayamıyorum. Doktor kontrollerine bile onunla geldim. Hep yanındaydım. Nasıl bu raddeye geldi?" sesim titremişti.
"Üzülme Derin. Senin suçun yok. Ailesinin bile bilmediği şeyler var. Doktor Timuçin'le özel olarak konuşuyormuş hep."
Yere çökerek kafamı ellerimin arasına aldım. Nasıl bu kadar hafife alabilmiştim? Nasıl bu kadar umursamaz olabilmiştim? Gül'ün bile bilip benim bilmediğim şeylerin olduğunu nasıl fark edememiştim.
Gül 'en başından beri biliyorum.' demişti. Onur hocaya dalıp Timuçin'i ne kadar boşlamıştım. Kıskançlık duygusu bedenimi ele geçirirken kafamı belirli bir ritimle duvara vurmaya başladım. Arkadaşlarımı ihmal etmek, onlarla küsmek ve trip atmak dışında başka bir işe yarıyor muydum acaba?Gül yanıma oturarak bana tekrardan sarıldığında ağlama isteğim şiddetlenmişti. Telefonumu çıkararak Gamze'yi aradım. Bilmeliydi. Buna hakkı vardı.
"Alo?" diyerek açtı telefonu gayet mesafeli bir sesle.
"Hastanedeyim" diyerek direk konuya girdim"Timuçin..." sesim çatallaşmıştı. Bundan nefret ediyordum. Sesim tıpkı doğum yapan bir öküz gibi oluyordu.
"Hemen geliyoruz." dediğinde -uz ekiyle Melek'i kast ettiğini anladım. Birşey demeden telefonu yüzüstü yere koydum. Ve ayağa kalkarak Timuçin'e bakmaya devam ettiğim sırada Onur hoca geldi.
"Derin ben doktoruyla konuştum. Birazdan kendine gelir." dedi. "Ailesine haber verdiniz mi?"
"Hallettim ben hocam." dedim. Babası soğuk bir adamdı, açıkcası ondan tırsıyordum. Ancak bunu Onur hocanın bilmesine gerek yoktu değil mi? Hem Timuçin isterse haber verebilirdi.
"Hocam siz gidin isterseniz zaten gelir onlar da birazdan" dediğimde kafasını salladı.
İnsan 'yok dur bir kalayım bakayım bana ihtiyaç var mı?' falan der değil mi? Ama nerede bizimkinde o düşünce? İlk senesi olmasına rağmen nasıl bu kadar profesyionel davranıyordu anlamıyordum. Gerçi Timuçin'in ona olan tavırları pek dostcanlısı değildi açıkcası bir taraftan da bu kadarını yapması bile mucize diye düşündüm.
Büyük camdan kıpırdandığını gördüğümde direkt olarak Timuçin'e odaklandım Gül'de benimle birlikte cama yapışmış sevinçten ağlıyordu. Onunla kucaklaştıktan sonra arkama baktığımda Onur hocanın gittiğini gördüm. Evet... Zaten böyle olmalıydı. Gitmeliydi. Gitti.
* * * *
Çalan telefonumu açıp direkt olarak kulağıma tutarak bir yandan da botlarımı giyinmeye çalışıyordum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özür Dilerim Öğretmenim
Novela JuvenilSahte hesap açarak öğretmenine seni seviyorum dediğinde, başına geleceklerden habersizdi... KİTAP UZUN BİR ARADAN SONRA DEVAM ETMEKTEDİR