32. Bölüm

4.5K 183 54
                                    

Asla babasına can-ı gönülden 'Babam' deyip sarılan bir çocuk olmamıştım.

Hatta baba denince aklıma kardeşi arkadaşlarıyla kayıp olduğu gün, yani oyuna daldığı ve eve dönmekte bir hayli geciktiği gün epeyi endişelenip -ve sinirlenip-  'Neden ona sahip çıkmıyorsum' diyerek kızına tekme atan bir erkek geliyordu. Orta yaşlardaydı, sözde iki çocuk babasıydı, erkekti ama asla adam değildi. Henüz oluşmaya başlayan bir ruhta derin hasarlar bırakan mahlukatın tekiydi.

Benim için baba üzerime asla örtülmeyen bir yorganda gizliydi. Kardeşimle aynı odada uyuyorduk, ikimizin de üzeri açıktı. O odaya girdi. Oğlunu kontrol etti. Üzerini örttü. Ve arkasında uyumadığı için Yaratıcıya isyan noktasına gelen bir kız çocuğu bıraktı. Uyuyamayıp, o ana şahit olduğu için hep kensini suçlayan bir kız çocuğu. Gözyaşlarıyla yastığının küflenmesine sebep olan bir kız çocuğu. Ya da o gece inat edip üzerini örtmeyen bir kız çocuğu. Ama en çok da sevgisinin katili olduğu bir kız çocuğu.

Mert ile eve döndükten sonra şansıma lanet ettim. Babam evdeydi. Her ne kadar uzun süre kalmasam hatta araba ile gidip dönsem de 1 saate yakın gecikmiştim. İçimden bir bahane bulmaya çalışarak kapının önünde durdum. Neredeydim?.. neredeydim?.. Beynim mavi ekran veriyordu. Bu arada evden gelen seslere kulak verdim. Boğuk boğuk sesler gelse de annemin benim hakkımda yakındığı, babamın da küfrettiğini anlıyordum. "- yiyenin çocuğu..." sonunu yakaladığım kürfü söylediği sırada zile giden elim duraksadı. Küçüklüğümden beri bana küfrettiğini duymamıştım. Gözlerim buğulandı. Verdiğim nefesi geri almakta bir süre zorlandım. Anne babası olmayanlara yetim denirdi, ya olduğu halde hasret çekenler? Onlar ne yapmalıydı? İçlerindeki büyük boşluğu nasıl doldurmalıydı?

Mırıltı halinde annemin sesini de basınç altındaymış gibi zorlanan kulaklarıma ulaştı. Önce gazı verip onu coşturuyor, sonraysa sakinleştirmeye çalışıyordu. Kalbimin kangren olan yarısıydı annem. Kapının solundaki merdivenlere oturdum. Elimle yüzümü yelledim. Biraz daha sakinleşince ve sesler de durulmaya başlayınca daha fazla geç kalmayayım diye kapıyı çaldım. Kapı açıldı, eve girdim. Babamın salonda oturduğunu düşünerek odama geçtim. Durulduklarını sanmıştım ama ben gelince babam iyice alevlendi. Ucu kendine dokunan birsürü küfretti yine. Tamam, geç kalmıştım ama bu kadar hengamenin bu yüzden çıktığına da inanmak istemiyordum. Odanın kapısını yavaşça örttüm.

"Tamam, küfretme artık. Gençkız o." Dediğini duydum anne figürünün. Yutkundum. Yutkundum. Yutkunamadım.

Üzerimi değiştirmeden yatağıma kıvrıldım. Aile deyince parçalanıyordu zihnim. Varla yok arası bir uykuya daldım.

*  *  *

Birisi tarafından dürtülünce aniden gözlerim açıldı.

"Haydi bakalım Derin hanım, akşam yemeği vakti." Dedi baba figürü. Sonra da odadan çıktı. Kalkıp gözlerimi ovuşturdum. Parmaklarıma sarımsı, kurumuş küçük toz zerrecikleri takıldı. Ellerimle oluşturdukları ince yolu izlediğimde anladım. Yine ağlamıştım.

"Niye işte daha öncesinden bok yiyenin çocuğu demesen daha iyi değil miydi?" Diye sordu anne figürü. Bazen yaptıklarından pişman mı oluyor yoksa baba figürünü iyice galeyana getirdikten sonra 'Bak ben daha ılımlıyım, onu frenlemeye çalışıyorum. Bana muhtaçsın.' mesajı mı vermeye çalışıyor anlamıyordum.

Yemek masasına geçince düşünmeye başladım. Neredeyse 18 olacaktım. Artık baba figürüyle muhattap olmak, ondan herhangi bir şey istemek istemiyordum. Çabucak yemeğimi bitirip masadan kalktım. Ders kitaplarının başına geçtim. Bu sene bir üniversite kazansam, burslu olarak da yurduna yerleşsem, okuldan sonra part time bir işte de çalışıp harçlığımı çıkarsam... Bu düşünce beni heyecanlandırdı. O zamana değin de, çılgınca geliyordu ama madem ailesi beni istiyor Onur hocayla evliymişiz gibi davransak ve onlarda kalsam... Başımı adetten olduğu üzere iki yana salladım. Saçmalıktan başka bir şey değildi tüm bunlar. En azından son kısmı.

Özür Dilerim ÖğretmenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin