Ne zamandır kapalı olduğunu bilmediğim gözlerim birden aralandı. Sanki saatlerdir nefes almıyormuş gibi, suyun altındaymışım da yeni oksijene kavuşmuşum gibi nefes nefeseydim.
Birkaç saniye nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Vücudum panik halindeydi ve soğuktan mı yoksa korkudan mı bilmediğim bir titreme sarmıştı bedenimi.
Yerimden doğrulmaya çalışınca bir şey beni olduğum yere geri çekti. Bir şıngırtı duydum. İki yanımdan geliyordu sanki. Tekrar hareket etmeyi denediğimde kollarımdan geldiğini anladım.
İyi ama kollarım neredeydi? Sanki uyuşmuşlardı da hissedemiyordum.
Etrafıma bakındım ama karanlıktı. Gözlerim karanlığa alışana kadar bir şey seçemedim.
Tekrar gücümü toplayıp hareket etmeyi denediğimde kollarımın iki yanımda asılı olduğunu fark ettim. Bir şeyle bağlanmıştım. Metal bir şey. Neydi bu, kelepçe mi? Evet, kelepçelenmiştim.
Neler olduğuna ya da nerede olduğuma hiçbir anlam veremiyordum. Sanki bir anda şalterlerim atmış ve beynim çalışmayı durdurmuştu.
Korkuyla kıpırdamaya çalışmaya devam ediyordum. Ayaklarım serbestti ama kalçam oturmaktan uyuşmuştu. Yerdeydim. Kollarım iki yanımdan geçen borulara kelepçeliydi ama ağzım bağlanmamıştı. O halde kimsenin sesimi duyamayacağı bir yerdeydim. Belki bir çeşit depo ya da bir bodrum katı emin olamıyordum...
Ah, parmaklarımla alnımı ovalamayı ya da ellerimle ağrıyan gözlerime bastırmayı ne çok isterdim...
Faydasız olduğunu bildiğim halde tekrar ellerimi hareket ettirmeye çalıştım ama çabam kelepçelerin metalinin bileklerimi daha fazla aşındırmasıyla sonuçlandı.
Gerçi bir elim hâlâ bileğime kadar sarılıydı ve diğer bileğime göre nispeten daha az acıyordu.
"Kimse yok mu?" diye seslendim boşluğa. "Neredeyim ben?"
Kalçamdaki ağrı dayanılmaz halde olduğundan ayağa kalkmaya çalıştım. Dizlerim titrese de beni taşıdı. Arkamdaki duvardan destek aldım ve tüm kanın vücudumda yeniden hareket etmeye başladığını hissettim.
"Kimse yok mu?" diye bu kez daha yüksek sesle bağırdım. "Hey!"
Kelimelerim yine kaybolmuştu sanki, bir insan gözünü nerede olduğunu bilmediği bir yerde açtığında ne söyleyebilirdi ki? Hem çok şey hem de hiçbir şey... Ses çıkarmak, doğru sözcükleri bulmak ve konuşmak istiyordum ama ağzımı her açışımda zihnim bir anlığına boş bir levhaya dönüşüyor, bana ne istediğimi dahi unutturuyordu.
Başıma gelenlere inanmakta güçlük çekiyordum. Neredeydim ve benim burada ne işim vardı?
Yaklaşmakta olan adım sesleri duyduğumda karşımda birkaç metre mesafede bir kapı olduğunun farkına vardım.
"Buradayım!" dedim gelen kişinin beni burada bulacağını ümit ederek. "Yardım edin, ben buradayım!"
Kapı yavaşça açıldı, arkadaki ışıktan gözlerim kamaştı ama yine de gelene bakmaya devam ettim.
"Evet buradasın..." dedi o tanıdık ses. "Ve artık ben de buradayım."
Celladımdan yardım istemiştim...
"Mert?" diye sordum boşluğa. "Sen misin?" Cevabını zaten biliyordum.
"Günaydın cimcime." sesinde büyük bir keyif ve alay vardı. "Ne kadar uykucuymuşsun."
"Beni buraya sen mi getirdin?" dedim şaşkınlıkla. Evet gördüğüm son yüz onunkiydi, tıpkı söylediği gibi...
"Ama neden?" diye sordum bu kez de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özür Dilerim Öğretmenim
Novela JuvenilSahte hesap açarak öğretmenine seni seviyorum dediğinde, başına geleceklerden habersizdi... KİTAP UZUN BİR ARADAN SONRA DEVAM ETMEKTEDİR