SeokJin uzun uğraşlar sonucu sergiye yetişmişti. İşi olmasa tüm gününü geçirmek istediği yere girdiğinde gözleri parlamaya başlamıştı bile.
Etraf renkli ama bir o kadar da siyah ve beyazın hakim olduğu tablolarla kaplıydı.
Hepsini tek bir ressam yaptı dedikodusunu da duyunca daha da merak etmişti burayı."Harikulade..."
Büyülenmiş şekilde salonu turlamaya başlarken birkaç tabloda takılı kalmış, içinde barına anlamı görmeye özen gösteriyordu.
İnsanların garip bakışlarını aldırmadan ilerliyordu SeokJin.
Üstünde bulunan kahverengi ve yıpranmış paltosu bir de uzun postacı çantası kolunda asılıyken buraya ait olmadığını geçiriyorlardı içlerinden, zenginler.Ancak SeokJin alışmıştı artık. İnsanlar hiçbir zaman değişmeyecekti..
"Ressam ile tanışmak isterdim.."
Düşüncesini dışından söyleyince yanında aynı şekilde tabloyu inceleyen bir hanımefendi kahkahasını tutamamıştı.
"Kusuruma bakmayın. Ciddi kalamadım."
"Neden ki?"
"Bunları çizen ressam ile tanışmak sizin için biraz meşakkatli. Yani, bilirsiniz.."
SeokJin de ufak bir gülümseme kondurdu suratına.
"Bilhassa, her şeyin farkındayım Madam."
"Bu beni memnun eder."
SeokJin saygıyla eğilerek yanından ayrıldığı kadının ardından derin bir nefes alıp vermişti.
Bugünü kendisine zehir etmemek için elinden ne gelirse yapacaktı."Sadece kendin ol."
Kendisine bu sözleri hatırlatarak gezmeye devam ediyordu.
Koridorun en sonunda tek kalan tablo dikkatini çekmişti. Kimsenin o tarafa yönelmediğini gördüğünde rahat bir şekilde ilerlemeye başladı.
Tabloya gölge düştüğü için göremese de yaklaştıkça kalbi hızlanıyordu.
Umursamadan tam tablonun önünde durduğunda göz pınarları daha o anlamadan sulanmaya başlamıştı bile."A-ama.."
Tabloya baktıkça kalbi daha da hızlanıyordu.
"Bu."
Tabloda kendisini çok farklı bir şekilde görse de titreyen elini yaklaştırdı.
Tam dokunacaktı ki arkadan gelen sesle durdu."Beyefendi. Tablolarıma dokunulmasından hoşlanmıyorum.."
SeokJin arkasını döndüğü an zaman durmuştu.
Ne ressam ne de postacı çocuk konuşabiliyordu.
Ressam, kafasında kurup resmini çizdiği karakteri kanlı canlı görmeyi beklemiyordu. Hem de ağlarken..
"Bu nasıl?.."
SeokJin hangi ara ağlamaya başladığını anlamamışken kafasının içinde kendisine bağıran sesleri duymamak için kulaklarını kapatmaya çalışıyordu.
"İyi misiniz bayım?"
Seok derin bir yutkunuşla gözyaşlarını silmişti etrafı daha net görebilmek için.
Karşısında ki adama baktıkça bir şeyler kopuyordu içinde.Ama neden? İlk defa gördüğü birisi yüzünden neden bu haldeydi?
"Bayım.. Lütfen kendinize gelin."
Tam omuzlarından tutacakken kendini geri çekti Jin. Kendisine gelmesini sağlayacak tek şeyin ne olduğunu bilerek çıkışa koşmaya başlamıştı.
Hala susmayan sesler onu delirtecek dahi olsa da durduramıyordu kendini. En sonunda sadece birkaç kişinin çıktığı boş tepeyi buldu ve derin bir nefes aldı."Tanrım..."
Havanın kokusuyla kendisine geldiğini hissedince rahatlamıştı.
"Birisiyle konuşmalıyız."
Yine kendi kendine konuşmuş ve yine fark etmemişti. Etrafına bakındı bir süre. Birkaç dakikanın sonunda hatırladığı şey ile yüzü düştü.
"Doğru ya. Hepsi gitti."
Batan güneşin de umutlarını alıp götürdüğü düşüncesiyle oturup kalmıştı.
"Postaları da dağıtamadım.. Sen neyi doğru düzgün yaptın ki SeokJin?"
Gülümseyerek sorular soruyordu kendine. Başkalarına sorması gereken onca soru varken. Yine kendini yıpratmayı seçiyordu..
☆
Kısa oldu ama başlangıç diyelim👋🏼