Bir gün, iki gün, üç gün... yolculuk devam ediyordu. Gittikçe eve yaklaşmaları gerekirken uzaklaşıyormuş gibilerdi. Okyanus uçsuz bucaksıztı ve yollarını bulmak yeterince zor değilmiş gibi son günlerde gece rüzgarları gemiyi bol bol sarsıyordu. Ama az kalmıştı. Christopher öyle umuyordu ki iki gün sonra kıyıya varacaklardı. Nihayet diyordu içinden, nihayet. Avustralya'ya gitmek ve sadece birkaç gün sonrasında dinlenmeye bile vakit bulamadan geri dönmek için tekrar yola koyulmak hem mürettebatı hem de onu yormuştu. Kaldı ki eve gittiklerinde de oturmaya vakitleri olmayacaktı. Başını geminin ucuna çevirdi. Akşam güneşi yavaş yavaş kaybolmaya başlıyordu. Ortalığı koyu bir kızıl kaplamıştı. Chris elini uzatsa Güneş'i yakalayabilecekmiş gibi hissetti. Bu hissin hafifliği içinde uçurumdan düşerken gözleri ona ilişti, çilliye.Güvertedeydi. Bir süredir olduğu gibi akşam üstüleri güverte onun için boşaltılıyordu. Elinde bir kitap bir de defter kalemle denizin karşısına oturuyor uzun uzun onlarla ilgileniyordu. Öyle ki bazen yanına getirilen yemeği gözü görmüyordu bile. Yine öyleydi. Tabağına hiç dokunmadığını kaptanın odasından gayet net görebiliyordu Chris. Zayıflamıştı. Zaten yeterince zayıf olduğu yetmiyormuş gibi öğünlerini bol bol geçiştiriyordu. Hizmetlisi öyle demişti Christopher'a.
Çilli kucağına çektiği deftere yazmaya kendini öyle kaptırmıştı ki üzerindeki bakışları fark etmiyordu bile. Yazmaya olan tutkusu okuma aşkıyla yarışacak düzeydeydi. Yolculuk başladığı ilk hafta günlük tutamamış, geminin sarsıntısına ve kamaranın karanlığına alışmaya çalışmakla zaman harcamıştı. Şimdi kaçırdığı günleri hatırlamak için uzun uzun odaklanmak zorundaydı. Yoksa içi rahat etmeyecekti ve üstelik yapacak daha iyi bir işi yoktu. Aslında bakarsanız kaçırdığı günleri yazmayı bitirdiği söylenebilirdi. Yalnızca Christopher'la güvertede oturdukları geceyi yazarken zorluk çekiyordu. Felix o akşam hakkında ne düşündüğüne bir türlü tam olarak karar veremiyor ve dolayısıyla tek arkadaşı olan günlüğüne yazacak bir şey bulamıyordu. Dürüst olmak istiyordu. Yaşananların kendisinde yarattığı etkileri fark edebilirse hislerini çözebileceğini umuyordu.
Ondan korkmuyordu. Ama korkması gerekip gerekmediği hakkında uzun uzun düşündüğü oluyordu. Christopher ona göre fazla yabancıydı. İşte onu şüpheye düşüren tek şey buydu. Yabancılıktan korkardı Felix. Tanımadığı her şey tehlikeli gelirdi. Sahiden de öyleydi. Onu tanırsa her şeyin düzene gireceğini, ondan uzak durmak ya da şu an için dilinin varmadığı başka bir yolu seçebileceğini düşünüyordu.
O öylece dalıp gitmişken alfa kaptanın odasından ayrılmış, onun yanına varmıştı. Arkasına vardığında tamamen daldığını anladı, korkutmamak için iyice yanaşmadan seslenmeye karar verdi.
"Hey."
Duyduğu sesle birlikte Felix'in omuzları titredi, eli ayağı birbirine dolaşırken aniden yerinden kalktı. Son anda aklına gelenle defterini kapattı avuçları arasında tuttuğu günlüğü göğsüne çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kayıplar ve yaralar | chanlix
FanfictionPrens Lee Felix, Kore'nin tahta yeni çıkmış Kralı Bang Christopher Chan ile siyasi bir evlilik yapar.