Sararmış buğday tarlasının orta yerinde gözlerini açtı. Sırtının altında ezilen buğday tanelerini hissedebiliyordu. Gökyüzü bulutluydu ama biraz sonra yağmur mu yağar güneş mi açar belli değildi. Etraf sessizdi ve tarlanın ucu bucağı görünmüyordu. Sadece buğday tarlası. Yerinden zıplarcasına kalkıp etrafında bir tam tur attığında görebildiği tek şey buydu. Ne bir ağaç ne de bir ev. Yapayalnızdı ve korkuyordu. Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Ellerini saçlarının arasında gezdirirken gözlerini sürekli etrafta gezdiriyor, tehlikeli bir durum olup olmadığını kontrol etmeye çalışıyordu ama hiçbir şey yokken de dizleri titreyecek kadar kötü haldeydi.
"Bu bir rüya." dedi kendi kendine fısıldarken. Bir rüyada olduğuna, burada onu duyacak veya duysa bile ona zarar verebilecek kimse olmadığına eminken bile kimse duymasın diye sessiz olmaya çalıştı. Biraz önce yatağındaydı, yeni yıkanmış nevresimlerin üzerine uzanmadan günlüğüne bir şeyler karalamıştı. Bu zihninde oldukça bulanık bir şekilde canlanırken etrafı kontrol etmeyi unuttuğunu fark ederek silkindi. Tekrar etrafında bir tur attı, yine hiç kimseyi veya hiçbir şeyi göremedi. Ama korku eskisinden daha canlıydı. Buradan çıkmak istedi. Uyanmalıydı.
"Uyan Felix, uyan." Sesi önce bir fısıltıdan ibaretti. Sonra kalbi kasılıp dururken korkmadığını bu uçsuz boşlukta saklandığını düşündüğü kimseye duyurmak isteyerek yükseltti.
"Kimse yok mu?"Kimse yoktu. Yalnızlık öyle rahatsız ediciydi ki ne yapacağını bilemeyerek adımlamaya başladı. Birini bulmalıydı çünkü uyanamıyordu. Birinin bulmanın ne faydası olacağını bilmese bile orada öylece dururken de bir şeylerin değiştiği yoktu.
"Kimse yok mu?" Adımları hızlandı, sesi yükseldi. Geceliğinin eteklerini avuçları arasında sıkı sıkı tutuyordu.
"Lütfen bana cevap verin!"
Omzunda hissettiği koca iki elle karnında bir boşluk oluştu. Gözleri kocaman açılmış, korkudan bayılacak haldeydi ama bir yandan da kim olduğunu bildiğini hissettiğinden zihnini yokluyordu. Lakin düşünmeye çok fırsatı olmadı.
"Sarışın?"
Bu O'ydu. Felix'in gözleri doldu, omzundaki iri parmaklardan herhangi birini avucuyla tutup arkasındaki alfanın zırhlı kolları arasında döndü. Christopher karşısındaydı. Yüzünde bir tebessüm vardı. Kıvırcık saçları hafifçe ıslak ve dağınıktı ve alnı tozlu sayılırdı. Gözünün üzerinden geçen iz kırmızının can alıcı bir tonundaydı, bir yara olmaktan çok öte, canlıydı. Gövdesi hariç zırhla kuşanmıştı.
"Chris?" diye sorarken doğrulamak istedi. Rüya kafasını oldukça karıştırmıştı. Christopher'a bakmak için gözlerini sıra sıra omuzlarına silerken bir yandan da kaçıp gidecek, kaybolacakmış gibi sıkı sıkıya tutuyordu onu. "Sensin değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kayıplar ve yaralar | chanlix
FanfictionPrens Lee Felix, Kore'nin tahta yeni çıkmış Kralı Bang Christopher Chan ile siyasi bir evlilik yapar.