Saray soğuktu. Kral gitti gideli her an her dakika daha da soğuyordu. Sarışın buz kesmiş kollarında parmaklarını gezdirdi. İçi titriyor ve dişleri neredeyse kırılacak gibi birbirine çarpıyordu. Pencereden dışarıya baktığında güneşli havada doyasıya kanat çırpan kuşları gördü. Özgürce bir sağa bir sola uçuşuyor, sanki kendi aralarında küçük bir oyun oynuyorlardı. Ya da belki Felix'i kıskandırmaya çalışıyor, zincirlerini hatırlatıp onunla alay ediyorlardı.
Bahçenin odadan gözüken kısmı oldukça sakindi. Rengarenk çiçekler sevinç içinde yüzünü göğe dönmüşlerdi. Başını odaya çevirdi, biraz önce uzun saatler sonunda ancak kalkabildiği yatağının örtüsü bir ucundan yere kaymıştı. Komidinin üzerindeki vazoda kırmızı laleler boynunu bükmüş atılmayı bekliyordu. Burnu sızladı istemeden. Sonra bakışları yatağın ucundaki pufa takıldı. Onun siyah, iri bir atın üzerinde gözden kayboluşunu izlerken omuzlarından kayıp düşen şal hizmetliler tarafından odasına getirilmişti. Dayanamadı, hislenerek ağlamaya başlarken omuzları öne düştü. Öyle yalnız ve öyle hasta hissediyordu ki yitip gideceğini sandı. Üzüntüden ölebilir mi biri? Felix öleceğini düşündü.Avucunu göğsüne yasladı, ağrıyan noktaya doğru baskı yaparken dünya ayaklarının altından kayıp gitti. Diğer eliyle duvarın soğuk mermerine tutunmayı son anda başardı ama yere düşmesine engel olamadı. Zayıf, güçsüz düşmüş bedenini doğrultamadı. Başı dönüyor, gözleri önünü katiyen göremiyordu. Ağlaması şiddetlendi. İçli içli, içi çıkana kadar ağladı.
"Lütfen geri gel." diye fısıldadı boşluğa yahutta yalnızlığına. Görüntüsü henüz hala bulanıktı ve yerden kalkamayacak durumdaydı. Alfanın kendisinden öte tarafa attığı her bir adımda acısı katlanarak artıyordu. Bir adım ve bir adım daha... dayanılmaz bir sancı. Ağrı geçmek bilmedikçe aklını kaybediyor gibiydi. Avuçlarını yere yasladı. Soğuk arttı, bedeni şiddetle kasılarak titredi. Soğuk terler dökmeye başladığı sırada odada bir tıkırtı oldu. Sarışın öyle kötü haldeydi tıkırtıyı duymadı bile.
Kulağına bir uğultu geldi. "Efendim!" Titremesi arttı. Gözyaşı ve tere bulanmış yüzünde canlılığa dair hiçbir belirti yoktu. Gözleri kör gibiydi. Vücudu buna daha fazla dayanamadı, kolları iki yanına cansız kalırken sağına doğru yığıldı. Orada hep Christopher olacakmış gibi gelmişti Felix'e. Kısacık bir zamanda her şeyi olmuştu. Kısacık bir zamanda inandığı, güvendiği tek kişi olmuştu. Konumlarını, kim olduklarını unutup hep yanında olacak sanmıştı. Bir aptal gibi pembe bir rüyaya dalmıştı. Şimdi bedelini böyle, yıkılıp dökülerek ödemek zorundaydı.
Yere öylece yığıldıktan hemen sonra Seungmin onu yatağa taşıması için görevlilerden yardım istedi. Kral'ın yokluğunda saraydan ve en çok da sarışından sorumlu olan Minho derhal oraya çağırıldı, yanında sarayın doktoruyla birlikte. Kısa bir muayene sonucu görünürde hiçbir hastalık olmadığı kanısına varan doktor canının derdi içinde odadan ayrıldı.
"Hastalandığı gizli kalacak."
Seungmin yanındaki alfanın sesiyle sirkelendi. Gözlerini bir türlü yatakta bir ölü gibi uzanan omegadan alamıyordu. Onun için endişeleniyordu. Ve kendi canı için de elbette.
"Tamam." dedi sadece. Bu sarayda herkesin çok iyi niyetli olmadığını daha başından beri biliyordu. İç çekti. Bir alfaya bağlanmanın bu kadar yoğun bir duygu olduğunu bilmiyordu. Doğrusu daha önce bağlanan çok fazla eş tanımıştı ama hiçbirinin uzak kaldıklarında böyle hasta olduğunu görmemişti. Başka bir şey olduğunu düşünmeden edemiyordu. Ama doktor değildi, buna karışamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kayıplar ve yaralar | chanlix
FanfictionPrens Lee Felix, Kore'nin tahta yeni çıkmış Kralı Bang Christopher Chan ile siyasi bir evlilik yapar.