21

1.9K 242 229
                                    

Kırmızı laleler aşkı temsil ederdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kırmızı laleler aşkı temsil ederdi. Çok büyük, sonsuz aşkları. Sarayın geniş arka bahçesinde onlardan bir sürü vardı. Birkaç tane de bugün ekilmişti. Güneşin altında sırtı dik, parıldayan derisi ile ne de güzel temsil ediyordu aşkı. Orada öylece, tek başına savaşıyordu rüzgarla, yağmurla. Güneşle tek başına yanıyordu. Bir dalda kardeşleriyle değildi. Tekti.

Çilli, aniden içinde oluşan o devasa boşluğun dolması için biraz soluklandı. Yetmedi, fincanına uzandı. İçinin boş olduğunu fark edince ruhunu daraltan boşluk iyice genişledi. Bedeninin içine sıkışıyordu sanki. Gözleri etrafı aradı. Seungmin biraz ileride bir askerle konuşuyordu. Dikkatli bakınca onun Kralın en değerli adamlarından Minho olduğunu fark etti. Seungmin'e yalnız kalmak istediğini söyleyen kendisi olduğu için onun sohbetini bölmek istemedi, uzanıp demliği aldı. Boş fincanına biraz papatya çayı doldurdu. Normalde aceleci davranmazdı ama bu sefer durmaksızın büyüyen boşluğa katlanamıyordu. Çayından koca bir yudum aldı. Küçük bir irkilişle o derin çukur hissi kaybolmaya başladığında rahatladı ama o çirkin his kesinlikle gitmiş değildi.

Evinden uzaktaydı. Yeni bir ev edinmişti evet ama henüz hala bu duruma yabancılık çektiği oluyordu. Buranın havası, toprağı hatta suyu bile farklıydı. İnsanlar da öyle. Felix bazen tam olarak anlamadığı şeylerden bahseden bu insanların ona yaklaşımına emin olamıyordu. Dün gece Christopher'dan öğrendikleri de tuz biber oluverdi. Bayan Bang aslında Kral'ın annesi değildi. Hatta onu krallığın bir köşesinde büyümekten kurtarmayan o kişiydi. Belki ne suçluydu ne de elinde bunu değiştirecek güç hiçbir zaman olmamıştı ama Felix öğrendiklerinden sonra ona karşı hislerinden emin değildi. Bir çocuğun sevgisiz kalmasına, bir çocuğun hiç çocuk olamamasına sebep olan herkese kinliydi. Üstelik şimdi baktığında Felix'e yaklaşımının altında bir çıkar arayışı da yatuyor olabilirdi.

Fincanı tek seferde başına dikti. Onu tabağına geri yerleştirdikten sonra gömleğinin dik yakalarının arasındaki ipi parmağını düğüme takıp çekiştirerek açtı. İpler göğsünden aşağı döküldü. Bugün bahçede tekti. Yemekten sonra tekrar davet almıştı ama onlarla gelemeyeceğini söyleyerek öğlen uykusuna yatmış ve akşam üstü tek başına inmeyi seçmişti. Onlarla yakınlığına mesafe koymak istiyordu. Nasıl ve neden yapacağını tam olarak bilmiyordu ama eskiden sohbet etmeye can attığı bu kişiler artık gözünde pek masum değillerdi. Kötü düşmeyeceği gibi samimi de olmamanın en iyi seçenek olduğunu düşündü.

"Nasıl bir baba?"

Dün gece duyduklarını henüz sindirmiş değildi. Üvey annesinin de ona karşı hiç iyi davranmadığını biliyordu ama o üveydi işte. Üstelik buna rağmen resmi törenler ve doğum günlerinde babasının hatrına ona karşı iyi olmaya çalışıyordu üvey annesi. Bu adam ise çok gaddardı. Kendi oğlunu bir köşeye atıp gitmesi üzerine ne derlerse desinler onun gözünde yarattığı imajı düzeltilemezdi.

Canı yanıyordu. Christopher'ın bir avucu kadar olan küçük bedeninde, kaburgalarının altındaki göğsü sancı çekiyordu. Christopher tek başına nasıl...
Hüznü iyice artınca gözleri doldu. Kolunu hemen masaya dirseğini yaslayarak gözlerine siper etti. Hemen toparlanmaya çalıştı ama yapamıyordu. Kahvaltıdan sonra Christopher herkesin içinde eline bir öpücük kondurarak yanından ayrıldı ayrılalı kendini tutamıyordu. Nasıl tek başına bırakmışlardı onu? Büyümesini izlemek istememişler miydi sahiden?

kayıplar ve yaralar | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin