Sarayı tıklım tıklım dolduracak davetten birkaç gün öncesiydi. Halk Çin'e karşı elde edilen başarıyı duyduğundan beri bariz bir özgüven kazanmış, kralları sayesinde sırtlarının asla yere değmeyeceğine inanır olmuştu. Bu basitçe kopacak, gücü kıt bir güven bağı değildi. Yıllarca verilmiş savaşlar vardı. Defalarca kez hakları ve malları gasp edilmişti. Defalarca kez kendi hanelerine faydası dokunmamış savaşlar verip kan dökmüştü halk. Ve şimdi sonunda doğru liderle yürümeye başlamışlardı, bu uğurda verilmiş kayıpların ruhu huzura erebilecekti. Dökülen kanlar yıllar sonra ancak anlam kazanıyordu. Krala duyulan güvenin sonucu olarak saraya bağlılık ve sevgi güçleniyordu. Christopher ve Felix açıkça büyük bir destek görüyordu. Ve bu da yıllardır diğer varisleri destekleyen Lordlar ve diğerlerini güçsüz düşürüyordu. Birçoğu artık gittikçe zayıflayıp kopan bu fikirden uzaklaşmıştı. Geriye kalanlar ise düşüncesini savunmak için cesaretten yoksundu. Çıplak elle kafa kopartan bir adamın karşısına çıkacak kadar aklını kaçırmış biri henüz aralarında yoktu. Bu da aslında ne kadar hakikatsiz bir fikir için savaştıklarını ortaya koyuyordu. Sahiden de Hyunjin'in tahtın sahibi olması gerektiğini savunsalardı ve buna dürüstçe bağlı olsalardı bu uğurda kan dökme uğruna çabalamaları gerekmez miydi? Oysa yaşanan bundan çok uzaktı. Bayan Bang tek başına kaldığını fark edince onlara kinlendi. Korkak ve çıkarcı bir grup aptaldan medet ummak onun hatasıydı.
Bayan Bang oğulları tahttan gün geçtikçe bir adım uzaklaşırken deliredursun, oğulları annelerinin verdiği bu anlamsız direnişi ucundan bucağından desteklemiyor ve hatta umursamıyordu. Sabahın bir saati alkol kokusundan yanından geçilmez halde odasına getirilen Jeongin ve buradan gidip hayatını bir parça daha az stresle, sevdiği adamın kollarında yaşamak için gün sayan Hyunjin annelerinden bir parça olsun hırs almamış olmalıydı.
Bunlar bir yana, Christopher temmuz sıcağında ter içinde kalmış halde rüyadan uyandığında ilk iş yatağın sarışına ait, kendisininkine göre çok daha küçük alanını kontrol etti. Onu saçları alnına dökülmüş, yatakta kaykılarak ucuna varmış halde buldu. Gece üzerine giydirdiğine emin olduğu gecelik de yerdeydi ama şükür ki belinden altını çarşafın altına sokmayı akıl etmişti. Sarışının elini yüzüne yaklaştırıp kırıştırdığı minik burnunu kaşıyışını seyretti. Elini tekrar ve şiddetli bir şekilde yatağa bıraktığında havaya kalkan birkaç toz parçası güneş ışınlarının gölgesinde kaldı. Huzurlu bir uyku uyuduğu şüphesizdi. Kaldığı yerden uyumaya devam etti. Christopher ise gözlerini ondan alamadı.
Küçücük minicik bir bedendi. Ama ona hayat veren her şey içindeydi. Parıldayan mavi gözleri, sanki o gülümsedikçe sararan saçlarıyla zaten göz kamaştırmıyor gibi içi dışından daha da güzel, daha dikkat çekiciydi. Mümkün olmayacak kadar güzel bir oğlandı. Onu anlatacak kelimeler Christopher'ın hafızasında yer almıyordu. Bir canavarla evlendiğinde bile yüzünü asmamıştı. Ona elini uzatırken, gözlerinin içine bakarken, sözünü sakınmayıp onu yalnız bir ucube gibi hissettirmezken... her hali bir mucizenin parçasıydı. Sahiden de bir ışık topu gibiydi, hayatına girdi gideli aydınlanmıştı. Ona bakarken iç çekmekten, uykusundan uyandırmamak için kendine engel olsa bile ona dokunmak istemekten kaçınamıyordu. Yanaklarını hoyratça sevmek, dudaklarını mümkün olmasa bile doyana kadar öpmek istiyordu ama canını yakmaktan da ölesiye korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kayıplar ve yaralar | chanlix
FanfictionPrens Lee Felix, Kore'nin tahta yeni çıkmış Kralı Bang Christopher Chan ile siyasi bir evlilik yapar.