Gündüzleri adeta gökkuşağından bir parça, kuş cıvıltılarıyla şenlik alanına dönen bahçe, güneş batıp da karanlığa hapsolunca koskoca bir hiçten ibaretti. Karanlık orada bulunduğunu bildikleri tüm güzelliği gölgesinde bırakıyordu.
Temmuz ortası bile olsa geceleri hâlâ serindi, arka bahçenin meşalelerle aydınlanan en uzak bölgede davetin kalabalığından uzaklaşmaya çalışan Felix'in omuzlarına soğuk vuruyordu. Ellerini omzuna atıp gömleğin üzerinden tenini okşadı. Peşi sıra üzerine örtülen kürk ile başını geriye çevirdi, gelen elbette Christopher idi. Başını tekrar karanlığa çevirdi. İçeriden gelen müzik sesi ve cırcır böceklerinin gürültüsü birbirine girmişti. Beyninde büyük bir ağrı vardı Felix'in ama ayakta kalmak için çabalıyordu. Güçsüz gözükecek zaman değildi."Akşam olunca ne anlamsız kalıyor bahçe, değil mi?" diye mırıldandı bir adım arkasında duran bedene Felix. "Gündüzleri izlemeye doyamıyorsun ama karanlıkta sadece bir boşluk."
Usulca arkasına döndü, Christopher avuçlarını yüzü göğe dönük öne doğru uzattı ve elleri birbirine kavuştu. Felix'in narin bileklerinden kavradı onu, ellerinin kendi avuçları arasına aldı.
"Dünyanın en güzel çiçeği bile olsan değerini bilmeleri için aydınlığa ihtiyacın var."
"Ne demek istiyorsun?" dedi Chris sakince. Bildiğini biliyordu Felix, gözlerinin içine bakmaya devam etti. Orada bir evren saklıydı. Korkak bir çocuğun tüm kötülüklerden sakındığı huzur dolu bir evren ve sarışın artık oraya kabul ediliyordu. Chris sahiden korkaktı, sınırlarını onun için genişletirken ve hatta yok ederken savunmasız kalıyordu ama o evrende artık bir güneşe ihtiyaç vardı. Artık yaşanmayacak kadardı soğuktu onsuz. İşte o yüzden sınırlarının işgal edilmesi pahasına muhtaçtı omegasına.
"Güneş açtı Christopher. Bu kadın senin dostun değil." Bakışları sertleşti. Kadına duyduğu öfke tıpkı bir ateş gibi gözlerinin içinde alevlendi. "Dostun olmadığını zaten anlamıştık ama kesinlikle senin kuyunu kazıyor."
Chris omegasını kolları arasına aldı. Kolunun kürkün örtmediği kısmını avuç içleriyle sardı, üşümüş tenine kalkan oldu.
"Üşümüşsün." dedi fısıltısında taşıdığı olağanüstü cezbediciliğiyle. Kulağına ilişen fısıltıyla Felix başını alfasına yasladı. Parmaklarının kanatlanırını açarak sert göğse yasladığı avucu göğsünün yarısından misliyle küçüktü. Ne çok yol kat ettiklerini düşündü Felix. İlk zamanlarda önünde bir dağ gibi duran adamın gölgesinde kalmaktan korkmuştu. Şimdiyse onu kolları arasında ışığa taşıyacağını biliyordu, canı pahasına.
"Yanımda yoktun." diye sızlandı cevaben. Ondan uzak kaldığında artık alıştığı ama asla acısı dinmeyen bir sızı yüreğini sarıyordu. İki adım ayrı düştüklerinde üşüyordu, bedeninin bir yarısını kaybetmiş kadar eksik hissediyordu. Daha sıkı sardı Chan, elinden dahası gelebilseydi keşke.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kayıplar ve yaralar | chanlix
FanfictionPrens Lee Felix, Kore'nin tahta yeni çıkmış Kralı Bang Christopher Chan ile siyasi bir evlilik yapar.